Lunaparktaki günün üstünden iki hafta geçmişti ve artık o gün gelmişti. Tanışma günü. Hayatımda hiç olmadığım kadar gergindim. Yanlış bir hareket yapıp Buğra'yı rezil etmekten korkuyordum. Bir ablaya nasıl yaklaşılır bilmiyordum. Bunları her düşündüğümde karnımdaki ağrı, daha da derine saplanıyordu. Telefonum titrediğinde elimden düşürmeden telefonu açmayı başarıp hoparlöre aldım.
- Güzelim, ne durumdasın bakalım?
- Buğra çok heyecanlıyım elim ayağım titriyor. Karnıma ağrılar saplandı.
- Sakin ol sevgilim iyisin. Ben yanındayım.
- Siktir! Ya yanınıza gelene kadar bayılıp ölürsem.
- Eylem, sevgilim, çiçeğim sakin ol bir şey olmayacak. Ne zaman geliyorsun?
Aynada kendimle karşılaşıp bir çığlık attım.
- Lan ben heyecandan giyinmeyi unutmuşum. Hala pijamalarımlayım! Buğra ne giyeceğim ben.
Ben böyle sızlanırken Buğra küçük bir kahkaha attı.
- Siyah giy. Bende siyah giyerim takım oluruz.
Buğra'nın bu lafını duyar duymaz hemen siyah bir kombin yapmaya başladım. Sonra elimi belime koyarak telefonun olduğu yere döndüm.
- Buğra ne siyahı lan cenazeye mi gidiyoruz. Renkli bir şeyler giyin. Zaten yılın 364 günü siyah giyiniyoruz. Bari bugün ablanın karşısında renkli görünelim.
- Sen nasıl istersen sevgilim.
Bir anlığına duraksadım.
- Buğra vallahi saçmalıyorsam duymazlıktan gel çok gerginim.
Güldü. Kurban olduğum ne güzel gülüyorsun.
- Sorun değil yavrum. Hadi bekliyoruz seni.
- Öpüyorum sevgilim.
Telefonu kapattıktan sonra üstümü giyindim. Genellikle makyaj yapmam ama bugün özel bir gün olduğu için biraz makyaj yaptım. Göz kalemi ile işim bittiğinde doğal renk gibi gözüken bir ruj sürdüm. Yanaklarıma da bir kaç fırça allık sürdüğümde makyaj işini bitirdim. Saçlarım açık gezmeyi sevmediğim için at kuyruğu yaptım. Boynuma, Buğra'nın iki hafta önce verdiği kolyeyi taktım. Birkaç fıs parfüm sıktıktan sonra kapıya doğru ilerledim. Üstüme yeşil, kısa bir elbise giymiştim. Ayakkabı olarak diz hizamda beyaz bir bot, çanta olarak da beyaz küçük bir çanta alıp çıktım.
Taksiden parayı ödeyip indiğimde derin bir nefes aldım. Her adımımda daha çok geriliyordum. Apartmanın kapısına geldiğinde, üstünde Buğra ve Melek yazan zile bastım. Bir dakika bile geçmeden hemen kapının açılma sesini duyduğumda kapıyı ittirdim. Asansöre doğru ilerleyip kapısını açtım ve 3. katın düğmesine bastım. Arkanda kalan aynaya doğru bakıp son defa üstümü başımı toparladım. Gerginlikten bayılacaktım şimdi! 3. kata geldiğimde asansörün kapıları benim için açıldı. Son bir kapı. Buğra'nın tarif ettiğine göre asansörden inince sağında kalan koridorun en sonundaki daireydi. Sağa doğru döndüğümde tekrar derin bir nefes aldım ve yürümeye başladım. Kapıda bekleyen Buğra'yı gördüğümde onu daha fazla bekletmemek için adımlarımı hızlandırdım. Ben yürürken Buğra beni süzüyordu. Kapıya geldiğimde Melek abla, Buğra'nın aksine kapının sağ tarafında duruyordu. "Merhaba." derken utançtan kıpkırmızı olduğumu hissedebiliyordum. "Hoş geldin Eylem'cim. Gel içeri." Melek abla bana doğru gülümserken çok samimi ve tatlı duruyordu. Üstündeki beyaz, çiçek desenli elbisesi ve aşağıdan toplanmış topuz ona daha tatlı bir hal aldırıyordu. Buğra'ya baktığımda siyah bir kombin yerine üstünde ince, kısa kollu, yakalı krem bir tişört, altında ise vizon rengi bir pantolon vardı. Sabahki konuşmamızda siyah giyinme fikrine itiraz ettiğim aklıma gelince gülümsemiştim. Benim için renkli giyinmişti. Kapıda ayak üstü biraz sarıldıktan sonra salona geçtik. Melek abla camın önünde duran tekli koltuğa, Buğra ve bende tekli koltuğun sol tarafında duran kanepeye oturduk. "E, nasılsın Eylem'cim iyi misin?" Melek abla soruyu bana yönelttiğinde gözlerimi, yerden kaldırdım. "Teşekkürler Melek abla sen nasılsın?" "İyiyim bende, teşekkür ederim. Buğra senden çok bahsetti." "Sağ olsun." derken Buğra'ya baktım. Buğra bana bakarak sırıtıyordu. "Anlat bakalım, hayat nasıl gidiyor?" "Valla nasıl gitsin, evden hastaneye hastaneden eve." "Bir hastalığın mı var?" dedi Melek abla gerginlikle. "Yok yok hayır," dedim gülerek. "diş hemşiresiyim ben. Hastaneden kastım dişçiydi." Melek abla söylediğim şeyin üstüne rahatlamış bir şekilde elini göğsüne koydu. "Oh iyi iyi. Yakışır sana kız." "Teşekkür ederim." biz konuşurken Buğra'nın ağzını bıçak açmamıştı. "Tek mi yaşıyorsun?" "Evet, kendi çapımda bana yetecek bir ev tuttum orada oturuyorum." "Abla araban var mı diye de sor tam olsun." dedi Buğra dakikalar sonra gülerek. "Ya Buğra karışmasana ya Melek ablaya," Melek ablaya doğru döndüm. "Ne istiyorsan sorabilirsin ablacım." Melek abla bizim bu hallerimize gülmüştü. " Eylem haklı Buğra, karışma Melek ablana." bunu dediğinde üçümüzde gülmüştük.
Derin bir sessizlikten sonra Melek abla ayaklandı. "Ben bize kahve yapıp geleyim." hemen arkasından bende kalktım. "Yardım edeyim bende." "Eylem ne gerek var otur sen," "Ablacım olur mu hiç öyle şey." diyerek lafını ağzına tıktım. Melek abla beni vazgeçiremeyeceğini anlayınca beraber mutfağa doğru ilerledik. Salondan çıkarken Buğra'ya küçük bir öpücük atıp göz kırpmıştım. O, benim bu hallerime sırıtırken salondan çıkmıştık. Mutfağa vardığımızda Melek abla, kahveyi çıkarmak için dolabı açtı. "Eylem'cim sana zahmet şuradaki dolaptan cezveyi çıkarabilir misin?" dediğinde hızlıca işaret ettiği dolabın kapağını açıp cezveyi çıkardım ve tezgaha koydum. O sırada Melek abla da kahveyle birlikte yanıma geldi. Cezveye kahveyi koyup üstüne su döktükten sonra altını açıp ocağa koydum. O sırada Melek abla beni dikkatlice izliyordu. Bir anda Melek ablanın akan gözyaşlarını baş parmağıyla silmeye çalıştığını gördüm. "Ne oldu abla iyi misin?" dediğimde başını salladı. "Buğra'ya verdiğim kolye," diyerek boynumu gösterdi. "o seni gerçekten çok seviyor Eylem." dedi. Kolyeyi avucumun içinde tutarken Melek ablaya doğru baktım. "Bende onu çok seviyorum Melek abla." diyerek cezvedeki kahveyi bardaklara doldurdum.
---
Artık kalkma vakti geldiğinde Melek ablaya sımsıkı sarılmıştım. "Tekrar gel Eylem'cim." "Bana da beklerim." diyerek güldüm. Buğra'ya sarılmamıştım çünkü onla zaten görüşecektik. Melek abla, Buğra'nın beni eve bırakması konusunda ısrar edip arabasının anahtarını vermişti. Buğra ile beraber asansörün olduğu tarafa doğru döndüğümüzde elimi göğsümün üstüne koymuştum. Buğra bana dönerek güldü. "Ne oldu prenses Eylem, bu kadar kibarlık zor mu geldi." "Ne zorluğu be," kafama taç yerleştirmiş gibi yaptım. "ben hep kibarım zaten." diyerek ona eşlik ettim.
Eylem'in kıyafeti
Buğra'nın kıyafeti
Melek'in kıyafeti
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEY(Tamamlandı)
Fiksi RemajaBizi birleştiren kırmızı ışık sayesinde bir yere gelmiştik. Ve geldiğimiz yer bizim dünyamızdı. Başlangıç 21.12.23 Bitiş 17.04.24