yirmi

609 78 10
                                    

"Biliyor musun," dedim, tatlıdan bir dilim daha alırken, "Yemek konusunda sandığımdan daha başarılısın." marketten aldığımız sınırlı malzemelerle ortaya çıkardığı ürünlerden geriye kalanlarda göz gezdirdiğim sırada tatlı dilimini yedim. Aslında onu buraya davet eden bendim, yemeği de hazırlayan olmalıydım. Ama o kadar ısrarcı davranmıştı ki kıramamıştım.

"Kendimi göstermem için malzemeleri bırakıp çıktığında bunun bir test olduğunu anlamıştım." deyince tatlıyı ağzımda döndürmeye son verdim. Afallayarak ona baktığımda dediklerinde gayet ciddi olduğunu kavradım.

"Niyetim test etmek değildi." dedim, başımı sağa sola sallayarak, "Sadece klimanın kumandasını bulmaya gitmiştim." 

Çatalı tatlıya bastırmaya son verip kafasını kaldırdı. İfadesindeki şaşkınlık hoşuma gitse de gülmemek için yanağımı dişledim. "Konuşmak büyük nimetmiş." dediğinde kendimi tutamayıp gülerek olumlu mırıltılar çıkardım. "Birlikte yapabilirdik." diye yakındığında iş yükünün azalmasından ziyade vakit geçirmek için iyi bir an olduğundan bahsettiğini anladım. 

Teselli etmek amaçlı "Seni izlemek keyifliydi." dedim.

Çatalı tabağın kenarına bırakırken "Tabii keyifliydi." dedi. "Ben nasıl ortalığı toparlayacağımı düşünürken sen buzdolabına yaslanmış bana bakıp gülüyordun. Ben de olsam," sözlerinin yarıda  kesilmesine neden olan şey, elbette uzanıp elini tutmamdı. "Yerimde olsan bana yardım ederdin." dediğimde bir elime bir bana baktı. Ardından başını sallayarak "Gülmezdim." dediğinde elini kaldırıp dudaklarımı avucuna bastırdım. 

Gülerek "Ama çok tatlıydın, başka ne yapabilirdim?" dedim. 

"Tatlıydım," dedi, uzun uzun elini izlerken, "Tatlı olduğum için güldün. Doğruyu söyle, hoşuna mı gidiyorum?" gözlerimizi birleştirdiğinde ürperdim. Elini yanağıma yaslayıp tenimi okşadığı sırada geri çekilip çekilmemek adına kararsız kaldım. Lakin geçen sürede o, benden önce bu konuda fikrini belirtmekten kaçınmadı. "Gerçekten de hoşuna gidiyor olmalıyım."

"Henüz tanışalı daha bir hafta bile olmadı." diyerek geri çekildim. "Böyle şeyler hemen olmaz. Ayrıca neyini biliyorum da neyinden hoşlanacağım?" hızımı alamayıp sandalyeyi geri itip ayağa kalktım ve gözüme ilk çarpan pencereye doğru ilerledim. "Bu tür şeyler için zaman lazım." deyip perdeyi çektim.

"Ankara'da bir hastanede 21 Martta dünyaya gözlerimi açtım. Annemle babamın dilek hakkı olduğum için üstüme hep çok titrediler. Ben üç yaşımdayken babamın işleri gereği İstanbul'a taşındık." sandalyesinden kalktığını, yanıma geldiğini, duysam da dönüp bakmadım. Böylelikle o da devam etti: "Dört yaşımda kreşe yollamışlar ama uyum problemim olduğu için geri almışlar. Annem insanlardan pozitif şeyler beklediğim için oluşan bir durum olduğunu söylüyor. Psikolojik destek almışım. Bunun yanı sıra daha sosyal bir yere taşınmışız. Benim yaşımda çocukların olduğu bir yere. İlk arkadaşlarımı böyle edinmişim. İlkokul ve ortaokulda, arkadaşlarımla aynı okula gittiğim için sıkıntı yaşamamıştım." duraksadığında yanımdaki bedenine döndüm. Sağ profilini görebiliyordum. "Sonra?" diye sordum.

"Sonra annemle babam boşanınca yine taşındık. Bu defa yalnızca annem ve ben vardık. İstanbul'un daha önce hiç gitmediğim bir yeriydi. Sıkıntı etmedim. O sene liseye başladım, ilk senemde bir arkadaş edinmeyi de başarım. Adı Ozan. Sınıfımdakilerle kaynaştım. Anlayacağın her şey güzeldi."

Bir yandan kötü şeyler anlatacağını düşünerek bir yandan dinlemek istediğimi belirtmek adına destek verircesine kolunu tuttum. "Sonra ne oldu?" diye sorduğumda "Sonra sevmemem gereken birini sevdim." dedi.

STREET OF THE DEAD ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin