otuz bir

446 63 2
                                    

Altuğ: Yeterince etrafa baktıysan artık şu kapıyı açar mısın?

Siz: Sana güveniyorum

Siz: Çevreye güvenmiyorum

Altuğ: Ne?

Altuğ: Ha babandan bahsediyorsun

Altuğ: Ona haber vermedim

Altuğ: Yani peşime takılıp gelmedi

Altuğ | Yazıyor...

Uygulamadan çıkıp kameralara bağlandım. Son on dakikadır olduğu gibi, dışarıdaki kameralara yansıyan hiçbir şey yoktu. Altuğ bir mesaj daha attığı sırada ekranı kapatıp derin bir nefes aldım ve anahtarı çevirerek kulpu aşağı indirdim. Kapıyı sakince kendime çektiğim esnada "Nihayet." diye bir homurtu duymuştum. Önce aralıktan çikolatamı uzatmıştı sonra ben zaten kapıyı tamamen açmıştım.

Elindeki çikolata paketini alırken "Teşekkür ederim." dedim.

Başını sallamakla yetindi. Paketi öttüre öttüre açtığım vakit geçip içeri girdi. Arkasından kapıyı üstüne örterek ben de ilerledim. O koltuğa otururken "İçecek bir şeyler ister misin?" diye sordum. 

"İstemem."

"Peki,  yiyecek bir şeyler?" dediğimde "Onu da istemem." diye yanıtladı.

Çikolatadan bir ısırık alarak "Sen iyi misin?" dedim. Çikolatama kitlenmiş bakarken "İyiyim." diye mırıldandı. Akabinde arkasına yaslanıp gözlerini tavana dikti. "Onca şeyin arasında çikolata istemem mi saçma geldi?"

Göğsünü şişirecek kadar yoğun bir soluk alıp verdiği sırada "Yok." dedi. "Sadece anlayamıyorum."  

"Neyi?" eğer ölmek istememi anlayamıyorsa gerçekten zeka geriliği var demektir. O yüzden sorma seçeneğimi kullanmıştım. Altuğ bir müddet sessiz kalınca yavaşça geçip üçlü koltuğa oturdum. O çaprazımdaki tekli koltuktaydı. Öncesinde kendim için doldurduğum kadehi tutup birkaç yudum aldım ve yerine geri koydum. Bitter çikolatanın acı tadını bir küçük ısırıkta daha alınca mutlulukla iç çekmiştim.

"Annem de ona randevu tarihi verdiğim günün akşamı benden beyaz çikolata istemişti. O gece çok mutluydu. Gizlemeye çalışsa da öyleydi. Galiba ilk defa seni ona benzettim."

Bir ısırık daha alırken "Ne randevusu?" diye sordum.

Koltuktan kafasını kaldırıp bana baktı ve "Sen neye randevu istiyorsan o randevu." dedi.

Çikolatayı çiğnemeyi bıraktığımda ağzımda erimeye başladı. Bu esnada algıladığım şeyi sindirebilmek adına yutkundum. Bitterin acı tadıyla birlikte mideme inen laflara hitaben "Annen de mi?" diyiverdim.

"Annem de." dedi.

Kadehe tekrar uzandığım sırada "Senin için zor olmuştur." dedim.

"Zor oldu." dedi, başını salladığını hissediyor ama ona bakmıyordum, "Fakat, böyle olması onun için daha iyi olmuştu."

"Özel değilse neden ölmek istiyordu?" diye sorup kadehten bir yudum almaya kalktığımda "Depresyondaydı." dedi. Anlayışla başımı sallarken şarabı yudumlamaya başladım. Ta ki o "Dokuz yıl sürdü." diyene kadar. Boğazıma takılan sıvıyla kadehi dudağımdan hızla çektiğim sırada art arda öksürmeye başladım. Kalkacağı an gerek olmadığını belirtmek amaçlı elimi kaldırıp onu durdurdum.

Annesine randevu vermesi eşsiz bir şeydi. Hatta bunu duyunca bu gece bana da vereceğinden şüphe duymamıştım. Doğruyu söylemek gerekirse evet, rahatlamıştım ama şimdi... "Dokuz sene mi?" dedim, öksürüklerimin arasından, "Ona hiç mi acımadın?"

STREET OF THE DEAD ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin