yirmi üç

627 81 5
                                    

"İnsan doğası gereği meraklı bir yaratıktır. Henüz bebeklikten başlayan 'bu ne?' sorularıyla önce nesneleri tanır, zamanla..." derinden gelen seslerle kafama bir ağrı girdiği için yüzümü ekşittim ve yavaş yavaş gözlerimi araladım. Görüş açıma giren ilk şey tavan olurken kısa sürede sesin geldiği yöne bakınca Altuğ'u gördüm. Bir yatakta yatıyordum. O ise yatağın yan tarafına çektiği bir sallanan sandalyede. Bulunduğumuz evi algılayamazken kolumda hissettiğim fazlalıkla oraya döndüm. Serumdan başka bir şey değildi.

"Bu ne?" dedim, memnuniyetsiz bir ifadeyle, "Öldüm de yaşayamadıklarım mı gösteriliyor?" 

"Öyle olsaydı farklı bir yerde olmaz mıydık?" diyerek kitabı sesli bir şekilde kapatıp yatağın başucunda kalan komodine koydu. "Yok," dedim, kendimden emin bir ifadeyle, "Yine buna benzer bir yerde olurduk."

Bulunduğumuz yerin yatak odası olduğunu inceleyerek hatırladıktan sonra "Ben nikah masasından bahsediyordum." deyip sandalyede sallanmaya son verdi. "Yaşayamadıklarımız olarak."

"Bana mı öyle geliyor hayal gücün mü çok geniş?"

Onaylayıcı mırıltılar çıkardığı esnada "Evet, çok geniş." dedi. 

"Tamam," deyip tavana baktım. "Yeter bu kadar. Vicdan azabı filan çekmiyorum, beni direkt cehenneme götür. Bırak gururumla yanayım. Geride kalanlardan bana ne?" hayatımdan kareler gösterilmesini filan hiç çekemezdim. O yüzden çareyi ona bu dileğimden bahsetmekte buldum ama ne var ki beni duymadı. 

Altuğ hâlâ yan tarafımdaydı.

Gözlerimi sıkıca kapatıp açtığımda da oradaydı.

"Sikerler böyle işi." diye homurdandım.

"Katılıyorum," dediğini duyunca ona döndüm. "Cidden sikerler böyle işi."

"Bu anda sıkışıp kalmaktan memnun değilsen odadan çıksana. Böylelikle benim de ruhum ebediyete kavuşur." ikna edici olmak adına işaret parmağımla kapıyı gösterip 'yapabilirsin' der gibi gözlerimi kapatıp açtım. 

"Burada olmaktan memnunum, Mayıs." dediğinde "Değilsin değilsin." deyip onu ikna etmeye çalıştım. "Burada olmaktan memnunum ama sözlerin canımı sıkıyor." deyince kafamı yastığa iyice yaslayıp sıkıntılı bir nefes aldım. Bu anın daha fazla uzamasını istemiyordum. "Hadi ama!" dedim, yaratıcıya. Bu defada çağrımı duymayınca kaşlarımı çattım.

Bu anı illa yaşamak zorunda mıydım?

"Boşuna bekleme, ölmedin. Gelip kimse seni alıp cehenneme götürmeyecek." diyen çakma huriyi "Aynen, ölmedim." diye geçiştirdim. "Ozan o kadar hap verdi. Gaz kesilse bile mutlaka onlardan gitmişimdir."

"Sana bir tane vermiş, devamını sen istemişsin."

"Ben mi istemişim?" dedim, şaşkınlıkla, "Utanmasa yirmi hap yutturacaktı. Sırf sen rahat yaşa diye üstelik. İkinizde manyaksınız ama neyse ki daha fazla maruz kalmak zorunda kalmadım."

Altuğ konusundaki düşüncelerim tam olarak böyle olmasa da öldüğüm için kırılıp kırılmayacağını umursamadım. Zaten sahte bir andaydık. Ben bunları düşünürken kolumun sıkılmasıyla kaşlarımı çatıp oraya baktım. "Ölmedin." dedi, elini elime götürerek, "Yaşıyorsun. Üzgünüm ama bana daha fazla maruz kalacaksın."

"Sen," dedim, hafızamın diplerinden çıkıp gelen hatıralarla, "Oraya geldin." başını salladığında kendimi hatırlamak adına biraz daha zorladım. Ozan'la tartıştıklarından başka hiçbir şey anımsayamayınca "Beni oradan çıkardın mı?" diye sordum.

"Evet." dediğinde dehşete düşmüş gibi yüzünü inceleyip en sonunda gözlerine baktım ve sakince "Seni öldürürüm." dedim. 

"Altuğ, kimse seni elimden alamaz."

STREET OF THE DEAD ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin