Çok farklı çığlık çeşitleri vardır. Bazılarının çığlığı tizdir. Kulak tırmalar. Bazılarının çığlığı toktur. Güçlü olduğunu belli eder. Çığlığın tanımını google'a sorarsanız size: acı acı, ince ve keskin bir biçimde haykırış şeklinde bir tanım yapar. Çığlığı sadece acı çektiğinizde atmazsınız bence. Çığılık atmanın bir çok nedeni olabilir. Belki birisinden korktuğun için çığlık atarsın. Korktuğumuzda gelen çığlığı atma sebebimiz belki karşımızdakini de korkutmaktır. Bunun üzerine çok düşünmüştüm. İnsan psikolojisiyle ilgili bir kitapta sebepsiz yere çığlık atmanın psikoloji bozukluğuna işaret olduğunu okumuştum. Belki de öyleydi. Ama bence çığlık asla çözülemeyecek gizemlerden biriydi.
Ben hayatım boyunca hiç çığlık atmamış birisiydim. Buna gerek duymamıştım. Ya da çığlıklarımın hepsi içimde yankılandığından dolayı böyle hissediyordum. Bunun doğru olup olmadığıysa asla ortaya çıkmazdı büyük ihtimalle. Sonuçta içimizden attığımız yardım çığlıklarını kimse duymazdı.
Benim çığlığım tizdi. Kulak tırmalayan şekilde değildi. Ama kendini belli ediyordu. Hayatımda hiç çığlık atmadan böyle bir çığlığa sahip olduğumu nasıl mı biliyorum? Tam şu anda karşımdaki kızıllara bakarken hayatımın ilk çığlığını atıyordum.
Kızıl gözlerin sahibi olan adamsa inanamıyormuş gibi hala beni izliyordu. Elim arkamda yaslanmış olduğum masamın üzerine bıraktığım odamın anahtarına gitti. Aptal Hilal. Evde yalnızken odanın kapısını kilitlemek ne demek?! Al bak şimdi başına ne geldi! Aptal alışkanlıklar.
Derin nefesler alırken elimdeki anahtarla kapıya koşmak için an kolluyordum. Kalbimse şimdi yerinden çıkacaktı. Bacaklarım titriyordu. Rüyamda gördüğüm bir adam şu an nasıl karşımda olabilir. Kafam almıyordu. Bacaklarımın titremesine ellerim de katılırken elimdeki anahtarı sıktım. Hemen şimdi bu odadan çıkmalıydım. Önce neler yapacağımı belirlemiştim. Koşup deliğe anahtarı sokacak ardından kapıyı şiddetle açıp merdivenlere gelecektim. Merdivenelri de 3 lü 5 li atlayarak inip açık olan veranda kapısından ormana uçacaktım. Orman çok sıktı. Beni bulamazdı.
Yani umarım.
Derin bir nefes alıp kapıya koştum kapı'nın kilidi hızlıca açılmıştı. Tam kapıdan çıkıyordum ki kolumu tutan el yüzünden olduğum yere çivilendim. Lanet olsun! Planım başlamadan bitmişti. Ben telaşla nasıl kaçacağımı düşünürken adam derin bir nefes aldı.
"Hilal biraz sakin mi olsan?"
Sesinden bile gücü ve onuru anlaşılıyordu. Bir dakika ADIMI NEREDEN BİLİYOR BU ADAM?!
"Rica etsem bana dönermisin?"
HAYIR TABİKİ! O adamı bir daha görme düşüncesi yeterince gergin değilmişim gibi beni daha çok geriyordu.
"Çok fazla zamanım yok Hilal. Seninle konuşmamız lazım"
Gerçekten tedirgin gibi duruyordu. Ve içimdeki bir ses ona güvenebileceğimi söylüyordu. Lanet olası iç ses! Senin yüzünden umarım yapacağım şeyden pişman olmam!
Yavaşça adama döndüm. Adamsa rahatlamış gibi bir nefes verdi. Ve fark ettiğim şey şu oldu. BU ADAMDAN SICAKLIK YAYILIYORDU! Bildiğin adam güneş gibi sıcaklık yayıyordu. İyide bu nasıl olabilirdi ki? Ben yere bakarken adamın bakışları benim yüzümdeydi. Kolumu bırakmadan yatağa doğru ilerledi ve oturdu. Ben ayakta durmayı planlarken kolumdan çekip benimde oturmamı sağladı. Kaçmayacağımı anlamış gibi kolumu bıraktı. Bende ellerimi kucağıma koymuş onlara bakıyordum. Eğer adama bakarsam yine o garip hisle kaplanacaktım.
"Hilal sana sadece tek bir soru soracağım"
Meraklanmıştım. Önce konuşacağımızı söylemişti şimdeyse soru soracağını söylüyordu. Fikrini değiştiren ne olmuştu ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NAGA
FantasyTuruncuyu andıran ama kırmızı olduğunu belli eden gözler... Hayatımı değiştiren gözler... Kendimi sevmemi sağlayan gözler... Görmeden nefes bile alamadığım gözler... Değerli olduğumu hissettiren gözler... Kim olduğumu öğrenmemi sağlayan gö...