GÜVERCİN

16 3 1
                                    

25 Ekim, Pazartesi

Ofisten çıkmak üzereyim. Özge'yi arayıp, buluşmayı teklif ediyorum. Beni Bornova'ya çağırıyor. Empas'a gidiyorum. Özge ve erkek arkadaşı bira içiyorlar. Özge ile yalnız konuşmak isterdim ama sevgilisi yabancı değil. Neredeyse bildim bileli Özge ile beraber. Ben hikayeme başlamadan Özge'nin sevgilisi müjdeyi veriyor. Viyana'da doktora başvurusu kabul olmuş. Öyle seviniyorum ki! Bunu çok hakediyor. Çok çalışkan, çok dürüst bir adam. Özge gerçekten şanslı. Eminim ki Özge de buralarda duramaz. Onları hiç ayrı görmedim. Ulaş bizi yalnız bırakıp, bardaki arkadaşlarının yanına geçiyor. Olanları anlatıyorum. Özge hayretler içinde beni dinliyor.

-Kızım sen ne yaşıyorsun böyle?
-İşte öyle. Çık çıkabilirsen işin içinden.
-Peki şimdi ne yapacaksın?
-Yapacak bir şeyim yok. Olanları izleyeceğim.

Telefonuma mesaj bildirimi düştü, Hazem Tahmisoğlu'ndan. "Biliyorum, kolay bir haftasonu olmadı ama bu haftasonu da bana eşlik edecek misin?". İşin aslı Hazem'e iş anlamında herhangi bir destekte bulunmamıştım. Beni ısrarla yanında götürmek istemesini gerektirecek bir durum da yoktu. Ancak tabii ki gidecektim. "Edeceğim..." yazdım sadece.
-"Dün yaşananları telafi edeceğim."
-"Eğer telafi etmek istiyorsan, doktora git lütfen. Senin için endişeleniyorum."
-"Söz!"

Özge mesajları gördü ve tek tepkisi "bu iş olmuş bile!" oldu. Gece eve döndüğümde hikayeyi bir de Dilara'yla masaya yatırmıştık. Dilara bile artık Hazem'in benden hoşlandığını düşünmeye başlamıştı.

Yatağıma girdim. Pencereden bir tıkırtı geldiğini farkedince perdemi araladım. Penceremin önüne bir güvercin yuva yapmıştı. Hemen elime telefonumu alıp, fotoğrafını çektim. Hazem'e göndersem mi? Yanlış anlar mı? Hayır anlamaz! Gönderdim. Cevap yok. Gece boyunca uyanıp telefonuma baktım ama cevap gelmemişti. Sabah uyandığımda Cansu'nun hikaye paylaştığını gördüm. Nasıl yani? Bu bizim gittiğimiz butik otel değil mi? Alissia'nın mutfağı!
Bu kadarına da pes artık. Bu da tesadüf olamaz ya. Mesajıma da cevap vermemiş derken Hazem'den mesaj geldi.

-":)))"
...
-"Günaydın küçük güvercin."

Hayır Bade. Asla cevap vermeyeceksin. Bu saçmalığa son ver artık. Cevap vermedim.

Perşembe akşamına kadar da hiç konuşmadık. Kafamda yüzlerce soru işareti ile öylece kalakaldım. Ta ki perşembe akşamı telefonum çalana kadar.

-Efendim?
-Nasılsın?
-Teşekkür ederim.
-Ben de iyiyim.
-Hmm.
-Müsait değilsin sanırım.
-Evet, çok müsait değilim.
-Peki anlaşıldı. Müsait olduğunda peki, görüşelim mi?
-Bilmiyorum Hazem. Kapatmam gerek, hoşçakal...

Bu da neydi böyle? Nasıl bir trip atmaktır bu? Neden duygularımı kontrol edemiyorum? Rezil oldum. Telefonu kapatıp bilgisayardaki çizimime döndüm. Ofiste bir anda bir uğultu yayıldı. Kafamı kaldırıp odamızın camekanlı duvarından bir baktım ki Hakan Bey...

Dönmüş. Bir anda ateşim yükseldi ve gerilmeye başladım. Çok normal değil mi? Adam kendi şirketine geldi. Yine her zamanki gibi enerjisi çok yüksekti. Odamıza gelmemesi için dua ettim. Şu anda nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Dualarım kabul oldu ve şirketten çıktı. Camdan baktığımda şoförüyle şakalaştığını gördüm. İstemsizce tebessüm ettim. Bugün artık daha fazla çalışamayacaktım.  İşlerimi toparlayıp, yöneticimden izin alıp çıktım. Kendimi rüzgarda savrulan bir yaprak kadar savunmasız hissediyordum. Direkt eve geçip, depresyon topuzumu yapacaktım ve tüm gece film izleyip kendimi oyalamaya çabalayacaktım. Eve geldiğimde Dilara da yoktu. Direkt duşa girdim, sıcak suyun altında, olanları düşündüm. Duştan çıkıp kendime yulaf lapası hazırladım. Televizyonun karşısına geçip, battaniyenin altına girdim. Bir Eric Rohmer filmi açtım, "Maud'la Bir Gece". Sosyal Medya hesabımdan bir bildirim geldi. "Hazem Tahmisoğlu fotoğrafını beğendi." Şaka mı bu? Hazem beni mi stalk ediyordu, yoksa bilerek mi beğendi? Beni takip etmiyor ki! Oyun oynuyor benimle. Anladı ona olan zaafımı, olta atıyor. Derken bir anda mesaj sesi ile sıçradım.

-"Cumartesi sabahı 10:00... unutma beni!"
-...
-"Bade? Seni rahatsız edecek bir şey mi yaptım?"
-"Hayır, bir şey yapmadın. Sadece her şey üst üste geliyor."
-"Seni ne zaman görebilirim?"
-"Cumartesi sabahı saat 10:00 da."
-":))) çok geç."
-"E sen dedin 10 diye."
-"Cumartesi çok geç. Pencerendeki güvercin duruyor mu?"

Mesajı görür görmez perdemi açtım ve bu gördüğüm gerçek mi? Hazem arabasına yaslanmış, beyaz bir güvercin gibi penceremi gözlüyordu...

İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin