TEKİNSİZ BUSELER

8 2 1
                                    

Uçaktan indikten sonra  Hazem beni eve bırakıyordu. Birlikte geçirdiğimiz enterasan haftasonlarından sonra koca bir haftam kendime gelmeye çalışmakla geçse de halimden memnundum. Evin önüne geldiğimizde gözlerimiz birbirini buldu.

-Her şeye rağmen çok güzel bir haftasonu oldu. Teşekkür ederim.
-Geldiğin için teşekkür ederim.

Hazem'in yanağına bir öpücük kondurup arabadan indim. Eve girdiğimde kapıda birkaç ayakkabı vardı. Dilara, Cansu, Ali hepsi bir arada infaz timi gibi kurulmuşlardı. Yanlarına oturdum ama genel geçer bir sohbet ettik. Sonra çok yorgun olduğumu ve duş alıp yatacağımı söyledim. Banyoda makyajımı çıkarırken bir anda Cansu arkamda belirdi.

-Bade!
-Ay Cansu aklımı aldın birden.
-Bade sana karşı oyun oynayacak değilim. Bir arkadaş olarak seni uyarmak istiyorum.
-Ne konuda?
-Hazem'e karşı dikkatli ol. O hiç tekin biri değil. Sorunları var. Üzülmek istemiyorsan kendini koru.
-Ne demek bu şimdi. Hazem'e karşı duygularını anlıyorum ama bu yaptığın iftiraya girer artık.
-Haha! Seni çoktan kafeslemiş bile! Kime ne anlatıyorum ki!

Cansu öfke ile içeri gitti. Sözleri beni tedirgin etmişti ama bunu ona belli edecek değildim. Bir anda gözümün önüne Hazem'in kollarımın arasında titreyen bedeni geldi. İçimde bir şefkat belirdi ona karşı. Cansu'ya sinirim daha da arttı. Hazem'le birlikte olamayacağını anladığı için çirkinleşmeye başladı iyice. Kimseye iyi geceler demeden odama geçip, battaniyemin altına girdim. Uykuya dalana kadar defalarca kez Derinkuyu'ya gittim.

Sabah kalktığımda evde herkes uyuyordu. Sessizce hazırlanıp çıktım. Şirketin önüne geldiğimde seyyar bir gevrekçiden ofistekiler için gevrek aldım. Yine erkenden gelmiştim. Son zamanlarda bedenim uykuyu kabul etmiyordu. İçimde enterasan, bitmeyen bir enerji vardı ve oradan oraya sürükleniyordum. Daha az yemek yiyordum, az uyuyordum ve yine de yerimde duramıyordum. Hayatım boyunca hiç kilolu biri olmamıştım ama son günlerde giderek zayıfladığımı hissediyordum.

Gün boyunca Cansu'nun sözleri kafamda dönüp dolaştı. Hazem gibi biri için bu söyledikleri fazlaydı. Ona inanıp, yolumdan dönecek değildim. Çıkışta Hazem'in yanına gidecektim ve aramızdaki tüm buzları eritmek için onunla açıkca konuşacaktım. Yıllar önce yaşanmış bitmiş bir hikayeydi Damla. Belki de gerçekten umrunda bile değildi, belki de gerçekten bilmiyordu. Hem iki hafta sonra açılış olacaktı ve eminim ki orada yine karşılaşacaktık Damla'yla.

Saat 17:00 sularıydı. Hava artık erken kararmaya başlamıştı. Eşyalarımı toparlayıp, ofistekilerle vedalaşıp çıktım. Tam şirketin kapısından çıkarken, siyah aracın kapıları açıldı ve içinden her zamanki çekici edası ile Hakan Bey indi. İndiği gibi gözleri beni buldu. Gözlerimin far görmüş tavşan gibi açıldığını farkettiğimde, ifademi gizleme çabasıyla, kibarca başımla selamladım.  Ancak Hakan... Her zamanki cüretkar tavrıyla, "Bade!" diye çoşku ile seslendi. Yanıma geldi ve "çıkıyor musun?" dedi. Karşımdaki insan patronum olduğu için bu soru beni biraz germişti. "Evet, bugünlük yapacaklarımı tamamladım da..." diye, mahçup bir ses tonu ile cevap verdim. "Bir kahve için ayıracak vaktin vardır herhalde bana?" diye muzipçe gülümsedi. Far gören tavşan yeniden bedenimde vücut buldu. Buna hayır demek kabaca olacaktı ama şimdi nereden çıktı bu kahve?
- Tabii, memnuniyetle...
-Bu yakınlarda bildiğim iyi bir kahveci var.

Küçük bir kahkaha attım. Birlikte CafeIn'e doğru yol aldık. Yakın bir mesafe olmasına rağmen Hakan hoş sohbet haliyle konuşmaya başladı.

-Bir süredir Tokyo'daydım. Şimdi buralar fazla sakin ve ışıksız görünüyor gözüme.
-Öyle mi? Tatil için mi gitmiştiniz?
-Bir tür inziva diyebiliriz.
-İnziva için Tokyo?
-Evet, ben kalabalıklar içinde inzivaya çekiliyorum. Tanımadığın, yabancılarla dolu kalabalıklar kadar yalnız kaldığın bir yer olabilir mi? Tavsiye ederim.
-Saklanıyorsunuz yani?
-Hıım... Bak bu doğru olabilir.

İZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin