Ertesi sabah bir çığlıkla uyandım, ödüm kopmuştu, öyle ki yataktan hızlıca kalkarken elim ayağıma dolanmış ve yere kapaklanmıştım. Evde attığım küçük turla birlikte evde kimsenin olmadığı anlaşılmış ve bu çığlığın apartman dairesinden geldiği kesinleşmişti. Eh, "Her koyun kendi bacağından bu devirde." diye düşündüm, sabah sabah zaten keyfim bozulmuştu, bir de sesin kaynağıyla ilgilenmek istemiyordum. "Çelik kapı zaten.." diye düşündüm. Bu düşünceye çok bel bağlıyordum ama başka bel bağlayacak bir şeyim de yoktu. Zaten çok atletik birisi sayılmazdım, sadece spor salonuna giderdim haftada birkaç kez.
Kendime sabah kahvemi koyarken, telefonumun bildirim sesiyle bu düşüncelerimden sıyrıldım. Saatler sabahın 7'sini gösterirken Zerrin Teyze'den gelen bu mesaj beni biraz endişelendirmişti. Zerrin Teyze benim hiç sahip olmadığım, sürekli dondurma kutularında bana sarma sarıp gönderen karşı komşumdu, tüm gün hiç yemek pişirmeden onun sarmalarını yediğim günler bile olurdu. Mesajı kısa ve özdü. Bir süre memleketine gittiğini bu süre zarfında İstanbul'da oturan torunun evinde kalacağından söz etmişti. "Of gitti benim sarma ziyafetleri..." diye ekrana hüzünlü hüzünlü bakışlar attım. Zerrin Teyze'ye iyi dileklerimi ve dikkatli olmasını iletip mesajlardan çıktım.
Açıkçası bu yeni komşu umrum dışıydı. Ben Zerrin Teyze ve onun sarmalarını geri istiyordum. Zaten pek formda olan biri değildim, oturup her akşam dışardan yemek söylersem göbeğim çenemin hizasını geçerdi herhalde. İçli bir "Of" çektikten sonra kanalıma ve gelen isteklere baktım, yakın zamanda söz verdiğim bir canlı yayın sözüm vardı takipçilerime. Bir yandan onu planlarken bir yandan da üniversitemin online derslerine katıldım, öğlen saat 13.30 sularıydı hem acıkmış hemde sıkılmıştım. Kendime evdeki malzemlerle tost bastıktan sonra bilgisayardan biraz yeni çıkan oyunlara baktım, demo versiyonlarını indirip oynadım. Ümidim aralarından güzel olanları bulup kanalda yayınlamak için güzel oyunlar seçmekti ama gel gör ki, piyasa çok kötü durumdaydı. Güzel bir oyun bulamamak beni sömürmüştü resmen. Yaklaşık 3 saattir bilgisayara bakıyordum.
Telefonumun çalmasıyla beraber, sandalyeden kalktım ve telfonu kapıp kendimi kanepeye attım.
"Alo, efendim Aksel?"
"Naber Kaya napıyorsun?"
"İyidir agam sen?"
"Benden de iyidir kardeşim, ya ben şey diyecektim.."
"Evet?"
"Zerrin Teyze'nin sarmalarından kaldıysa-"
Aksel'in bu sözleri açık yarama tuz basmıştı resmen. Aç herif.
"Aksel kardeşim, 2 ay boyunca o güzelim sarmalara veda ediyoruz çünkü Zerrin Teyze gitti."
"Ne demek gitti??"
"Memleketine gitti?"
"Of oğlum bu şimdi mi söylenir ya..."
"Allah aşkına kapat, Aksel. Ben de, canım agam beni merak etti herhalde ondan aradı, demiştim."
Bunu söylememle birlikte biraz sessizlik çöktü.
"Akşam gel, pizza falan bir şeyler söyleriz artık."
"İki sapın ahını aldın ya Zerrin Teyze, yazıklar olsun..."
Aksel telefonda söylenirken, ben de esnedim.
"Kaya, ben 1 saate ordaydım, hadi selametle."
Son cümlesini söylemesiyle kapatması bir olmuştu. Bahsettiği bir saat de yapacağım tek aktivite uyumak olacaktı. Zaten kanepede uzanır pozisyondaydım, telefonu yastığın altına sıkıştırdım ve gözlerimi kapattım.
Gözlerimi açtığımda saat akşam 6 sularıydı. Kapı çalıyordu. Yattığım yerden doğruldum ve kapıya doğru yöneldim. Delikten bakıp gelen kişinin Aksel olduğunu doğruladıktan sonra kapıyı açtım. "Hoşgeldin evimin çiçeği" diye dalga geçtim. O da, "Hoşbulmadım" diye trip çekip yanımdan geçerek eve girdi.
Aksel benim saniyeler önce yattığım koltuğa kendini hunharca bıraktı. Benden çok daha kalıplı ve yapılıydı. Öyle ki koltuktan onun üzerine oturmasıyla beraber acı bir feryat duyuldu.
"Yavaş Aksel, kıracaksın koltuğu". Bana yorulmuş bir bakış atmasının ardından, "Ne var yani ben çok kaslıysam?" diye bana klark çekti. İçimden "yav he, he."
sesleri yankılanırken onun yanına oturdum."Ee, ne yiyoruz?" diye sordu yorulmuş bir ses tonuyla. Ona cevap vermek yerine telefonumu ona verdim. "Sen söyle bir şeyler ben elimi yüzümü yıkayıp geliyorum. Yüzünde anlam veremediğim küçük bır tebessüm gördüm. Hayır. Daha çok bir sırıtışa benziyordu.
Onun bu sinsi yüz ifadesi beni korkutmamış değildi. Yüzümü yıkarken kendimi kanepede yatarken gördüğüm rüyanın etkisinden kurtarmaya çalışıyordum. Rüyanın içeriğini hatırlamıyordum sadece bende kötü bir etki bırakmıştı. Noktaları birleştirdiğimde bu kötü rüyanın tek nedeninin son zamanlarda yaşanan biraz paranormal kaçan olaylara bağladım. Özellikle sabahki sesler bana bir şeylerin ters gittiğini söylüyordu. Bunu Aksel'e anlatsam dalga geçeceğini bildiğimden bu fikirlerimi kendime saklamaya karar verdim.
Oturma odasına geri dönmemle beraber Aksel'in bakışları beni buldu. Piç gibi sırıtıyordu. Onun bu gülümsemsine anlam veremesemde bende ona tebessüm etmeye başladım. "Neden öyle bakıyorsun?". Bu soruyu sormamla beraber lavoboya girmeden önce ona yemek sipariş etmesi için verdiğim telefonumu geri uzattı. Ellerini masumca havaya kaldırıp "Yemin ederim elim kaydı." dedi. Affallamıştım. Neyi kast ettiğini anlamak için telfonumu açtım, açmamla beraber yemek sipariş ettiği ekran ve sağ alt taraftaki fatura tutarı...
"Aksel son duanı et, belki azrail sana acır ama ben acımayacağım."
Aksel'in yüzü kireç kesildi. Hızlıca yerinden kalktı ve evin içinde ince perdeden duyulan bir ses ile çığlık atıp koşturmaya başladı. Yaklaşık 5 dakika süren bir kovalamanın ardından ikimizinde pestili çıkmıştı, ha ayrıca evin de içinden geçmiştik bu süre zarfında. Her yer, her yerdeydi. İkimizde koşuşturmanın ardından nefes nefese kalmış yerde uzanıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benziyoruz
Fiksi RemajaHayatı, sarma yemek ve youtube kanalı üzerine kurulu olan Kaya, yaşamına giren yeni biri ile tüm doğrularını tekrar sorgular.