❝ İlklerinizde kaç yaşındaydınız Bayım? Biliyorum, henüz bana bir yanıt vermediniz bile ve bu şekilde kendi kendime konuşuyor olmak size deli olduğumu düşündürtmüş bile olabilir fakat okuyor oluşunuz ihtimali ile size yazmaya devam edeceğim. Umudumu kesene kadar bu sürecek.
Ben ilk kez içtiğimde on yedi yaşındaydım. Biraydı. İlk tüttürtmem de on yediydi, devamı asla olmadı. İlk öpücüğüm on sekiz yaşımda olmuştu. Size bahsettiğim adama kaptırmıştım. İlk pişmanlığım ise doğduğum günden beri benimleydi.
Peki siz ilklerinizi ne zaman vermiştiniz?
Mesela ilk ne zaman bana yanıt verecek ve beni göreceksiniz?
Hayır, alınmış değilim tabii. Lakin biri tarafından daha görünmez olmak canımı yakardı elbet. Yine de buna çok değinmeyelim, sadece bu ilki merakla beklediğimi bilin isterim.
Bugün izninizle size biraz geçmişimi açacağım, Sayın Rouvaille. Hislerim hakkında uzun uzadıya konuşmak çok isterim fakat son günlerde, size yazmaya başladığımdan beridir, geçmiş bir ayrı tüter oldu burnumun direğinde.
Size kalbimi esir alan ve ömür boyu sürgüne çarpıtan adamı anlatmanın vakti geldi.
Sizden tek ricam sayın Rouvaille,
Onu ben kadar sevmeyiniz.
İsteseniz de yapamazsınız zaten lakin dilim onun ruhuna öyle bir dolanır ki kalemim benden bağımsız anlatmaya başlar; elini, tenini, belini...
Siz satırlarıma kanmayınız. Onun yeri kalbimde hâlâ güzeldir ki öyle anarım.
Yıl henüz 2014'tü. On sekizimde, lisenin son sınıf öğrencilerinden biriydim. Her zaman olduğu gibi okula gitmek için uyandım, kahvemi içtim, kahvaltımı yaptım ve yola koyuldum. Fakat yolda beklemediğim bir şey oldu. Yolum aksadı, adımlarım geriledi ve kelimenin tam anlamıyla her şey bir gün ortak aldığımız edebiyat dersini kaçırmam, haliyle geç girmemle başladı...
Ekim, 2014.
"Hocam, girebilir miyim?"
Nefes nefese sorduğum soruyla, kocaman açılmış göz bebeklerim hocanın ufak bir baş sallamasını bekliyordu sadece. Hoca ses etmedi, eliyle sıramın yönünü gösterdi. Gözüm jestini takip ederken, elindeki kağıt parçasına takıldı. Anlaşılan bir etkinliği tam ortasında bölmüştüm.
"Hiç aksaklık yapmadığından, bu seferlik maruz görüyorum Kim. Tekrarı olmasın."
Bay Choi'yi sever ve ona saygı duyardım. Mesleğini severek yapan bir adamdı ve disiplinine her daim özen gösterdiğini bildiğimden, alınma gücenme yerine yalnızca dudaklarımı birbirine bastırdım ve seri adımlarla yerime, cam kenarından ikinci sıraya, koyuldum.
"Evet, nerede kalmıştık?" Diyerek gözlüğünü düzeltti Bay Choi. Elindeki kağıtta gözlerini gezdirdi ve bir kısımda duraksadı. "Kim Taehyung, listedeki tek boş teslim seninkisi. Geçtiğimiz ders herkes birer kompozisyon yazdı. Bir sonraki dersime mutlaka yazını teslim etmeni istiyorum." Hoca gözlerimin içine istikrarla bakarken, onaylar bir şekilde başımı salladım.
"Konusu ne olacak efendim?" Yönelttiğim soruya karşılık, Bay Choi bana yanıt vermek bir yana dursun yüzüme bile bakmadı ve masasının etrafında attığı turla sandalyesine yerleşti. "Detaylar için odama gel, Kim. Dersimi yeterince aksattın."
Her ne kadar Bay Choi görmese bile onaylar bir şekilde başımı salladım ve kalemliğim ile bir boş sayfayı çıkartıp masanın üzerine koydum. Eğer erkenden öğrenebilirsem yazıyı hemen yazar, bugün bile teslim edebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
other people
FanfictionNasıl olduğumu merak ediyorsun, ipucu vereyim; keşke seninle hiç tanışmasaydım. enemies to lovers. taekook, by jerome.