öldüğün gün, doğduğum gün

87 12 99
                                    

Hislerimi ve düşüncelerimi pek paylaşma meraklısı birisi değilimdir çünkü insanların bunu anlamaya yatkın olduğuna hiçbir zaman inanmadım. İnanmadığım gibi bana inandırmak isteyen türden birisi ile de hiçbir zaman tanışmadım. Kendimi bildim bileli, içimde yaşadıklarıma dair kapalı bir kutudan farksızdım fakat insanlara sorsanız beni görüş şekilleri böyle olmayacaktır. Tanıttığım Taehyung ve tanıdığım Taehyung hiçbir zaman aynı kişi olmamıştı. Bu yüzdendir ki sanırım ben, bazen ona ne kadar sinirlensem de hak veriyordum.

Proje için atışmamızın üzerinden ortak bir kararda evine geldiğim Jungkook'a, hak veriyordum.

Ne yazacağımıza dair patlattığımız kafa fazlasıyla uzundu ki oldukça şaşkındım, onun bu işi ciddiye almayacağını ve gerçekten bana kitleyeceğini düşünüyordum fakat o beni şaşırtmayı seçmiş ve öncesinde araştırma yapmış bir şekilde karşıma gelmişti. Yetmezmiş gibi bir de beğenmediğim şeyler için bana sinirlenmiyor, sakince üzerine uzunca bir çizgi çekip bir sonraki maddeyi sunuyordu. Neredeyse biz listenin sonunu göreli iki saat olmuştu fakat elimizde olan şey bir hiçti.

Jungkook'un bu noktada gerildiğini hissetmiştim. Sıkıntılı bir nefes vermiş ve oturduğu sandalyesinde geriye doğru yaslanmıştı. O da en az benim kadar yorulmuş olmalıydı. Elleriyle yüzünü ovuşturmuş ve birden dikleşip bana bakmıştı. "İçecek bir şeyler ister misin?"

"Fena olmaz." Dedim, çünkü gerçekten buna ikimizin de ihtiyacı olduğunu hissediyordum. "Gidip alacağım, gitme bir yere."

"İyi oldu söylediğin, üstüme kapıyı da kitle istersen." Dedim gülerek. Sinirli bir söylem değildi, aksine gergin olduğu için beni tembihlediğini ve kontrolü elinden kaybetmek istemediğini anlayabiliyordum. Öyle biri diyemezdim ama öyle biri olabileceğini söyleyebilirdim.

Hafifçe gülümsedi dediğime. "Camdan atlarsın sen, beklerim." Cümlesiyle ayaklandı ve kapının yanındaki askılıktan deri ceketini üzerine geçirdi. Yanıma gelip masanın üzerine bıraktığı cüzdanına uzanırken, bedeni gözlerimin önündeydi. Tişörtünün ucundan firar eden zincir kolyesi saçlarımın arasından sıyrışıp başıma değmişti. Elim refleksle ona gittiği an Jungkook, cüzdanını almış ve çekilmişti. Elimin içinde hapsolan kolyesi çekildiği bedenini yakınıma kilitledi. Gözleri yavaşça elime sonra da gözlerime doğru kayarken, bir şey söylemek istemedim. Avucumu açtım, gözlerimi kısaca kolyenin ucunda gezdirdim. Uzun bir kılıçtı bu, keskinliğine rağmen bıçağına yılan dolanmıştı. Gülümsedim, kafamda bir şeylerle bağdaştırdım aniden.

"Beğendin sanırım?" Dedi, aynı pozisyonda durmak canını sıkmış gibi üzerime doğru biraz daha, gözleri gözlerime eş olacak kadar, eğildi. "Güzelmiş." Dedim ve tişörtünün ucunu çekip kolyeyi ucundan görebildiğim bembeyaz göğsüne doğru bıraktım. Şimdi sadece boynuna dolanan zincirini görür haldeydim. Elini koltuğun iki kenarına doğru yasladı ve sonradan gülümser bir sesle konuştu: "Gözlerim orada değil Taehyung, baksana bana."

Dudağımı hafifçe yalarken irislerimi yavaşça yukarıya doğru tırmandırdım. Yüzündeki alaycı gülüş yakaladı önce beni, sonra gözlerine tutundum hemen. Piercingi olan kaşı hafifçe havalanmıştı ve bu durumdan dehşet keyif alıyormuş gibi bana bakıyordu. "Çok susadım Jungkook." Söylediğim şeyle beraber kaşları biraz daha havalandı. "Sen gitmiyor muydun?"

Derin bir nefes aldı ve şöyle bir odanın içerisine bakındı. "Gönderdin sanki." Dedi tutunduğu iki yanımdan destek alarak ayaklanırken. Şimdi de suçlu ben olmuştum, ne hoş!

"Def ol." Dedim gülerek, henüz uzağımda olmadığı için omzundan geriye doğru ittirdim bedenini.

"Kendi evimden kovulmadım da demem artık." Dedi o da gülerken. Sonra oyalanmadı, elleri cebinde serseri gibi yürüyerek çıktı odadan. Çok geçmeden de dış kapının sesini duyduğumda, yirmi saniye kadar gerçekten gidip gitmediğini bekledim ve herhangi bir ses duymadığım gibi hızla ayaklandım.

other peopleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin