Pekâlâ, öğretmenimizin Jeon Jungkook'un yanında bana yaptığı atıfları gece vakti dertlenmek için cebime atacağımı söylediğimde bunun cidden gerçekleşecek olmasını hesaplamamıştım.
Gözlerim yorgundu, başım çatlıyordu ve öğleden kalma yediğim sandviçle duruyorken saat gecenin ikisiydi ve ben saatlerdir yatağın içinde dönüp duruyordum.
Aklım fazlasıyla aktifti ve onu durdurup bir türlü uyku evresine geçemiyordum. Üstelik sabahın köründe kalkmam gerekirken. Açıkçası felsefe dersi de uykulu bir kafayla asla çekilmiyordu.
Sıkıntıyla verdiğim nefesle beraber üzerimdeki yorganı ittirerek yatakta oturur hale geldim. Duvarlar konuşsa ne güzel olurdu oysa.
Dürüst olmak gerekirse, elime yazmak için kalemi ne zaman aldığımı bile bilmiyordum. Her şey küçük yaşlarımda dillendiremediğim hislerimi mavi defterime yazmamla başlamıştı. Genel anlamda duygularımı karşıya aktaramamaktan yakınmıştım şu güne kadar. Yeri gelmişti bir kelime tarif etmişti beni, bazenleriyse satırlar yetemez olmuştu. Sonuç olarak buralarda bir yerdeydim.
Yazıya olan ilgim yalnızca hobiden ibaretti. Lisenin ilk senesi edebiyat dersimize yine Bay Choi giriyorken, yazdığımız bir öykünün üzerinden muhabbetimiz başlamıştı. Kelimelerle oynama şeklimi beğendiğini ve bu şekilde devam etmem gerektiğini söylemişti. Kendisi bu konuda bana en çok öncü olan kişi olduğundan, iyisiyle veya kötüsüyle benim üzerimden yapacağı en ufak yorum yoluna koyduğum işlerin değişimine dahil yol açabilirdi. Keza bugün söyledikleri de aynı şekilde, bana tam olarak bu tür bir konuda benden ne tür beklentisi olduğunu düşündürtüyordu.
Kendisine olan bağlılığım komikti gözümde. Bazen çok gereksiz kastığını düşünüyordum fakat sadece profesyonelliğini bozmayan bir adamdı.
Camımım kenarına doğru ilerledim. Ay bazen odama direkt olarak vurur ve içerinin mavi bir karanlığa gömülmesine sebep olurdu. Bu gece de o gecelerden birisiydi. Bir süre kafamı dinleyebilmek için dışarıya, geceyi, sessizliği dinledim kendi halimce. Fakat düşünceler oldum olası salmamıştı beni.
Şimdi ise ne yapacağımı düşünüyordum. Bir şekilde anlamıştım adıma yazanın Jeon olduğunu. Aynı şekilde bir karşılık vermekten de eksik kalmamıştım. Fakat şimdi ne olacaktı? Bulduğumda geçer sandığım merakım neden henüz doldurulmuş değildi ve tatminlik hissinden oldukça uzaklardaydım?
Gözlerimi kapattım ve derince bir nefesi içime çektim.
Belki de biraz zamana ve akışa bırakmayı öğrenmeliydim, ne de olsa zarar gelmezdi değil mi?
Gözlerimi yeniden araladığımda, camdaki yansımamla karşılaştım. Gözlerim yorgun ve suluydu. Epey hassaslardı zaten, şaşırmamıştım. Saçlarım dağınıktı ve ben karmakarışık gözüküyordum. Kendime daha fazla dayanamayarak arkama geri döndüm ve yatağıma yeniden serildim.
Tekrar uyumayı denemekten de zarar gelmezdi herhalde.
Pek değil, yalnızca üç dört saat sonra yeniden aynanın karşısında yansımama bakıyordum. Zar zor da olsa uyumuştum.
Kahvaltı yapma kültürüm genel olarak pek yoktu. Bu yüzden sadece hazırlandım ve evden diğerlerini uyandırmamaya çalışarak çıktım. Okuluma gitmem için metroya binmem gerekiyordu. Onu kaçırırsam derse yine geç kalırdım ve son geç kalışımda pek hoş şeyler yaşanmamıştı.
Neyse ki tam vaktinde varmıştım. Metro hareket etmek üzereyken kulaklıklarımı takıp şarkımı açacaktım ki kapı kapanırken bir beden içeriye fırladı ve ben dahil birçok insanın dikkatini üzerine çekti.
Ah hadi ama!
Şu güne kadar bir kere bile metroda görmediğim bu çocuk neden son günlerde ısrarla karşıma çıkıyordu anlayamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
other people
FanfictionNasıl olduğumu merak ediyorsun, ipucu vereyim; keşke seninle hiç tanışmasaydım. enemies to lovers. taekook, by jerome.