Hayatım son zamanlarda biraz rayından çıkmış bir şekilde ilerliyorsa bunun tek sorumlusu Jeon Jungkook'tu.
Kabul yaptığı şeyi basitçe görmezden gelip geçebilecek birisiydim ama kaşındığımı bir yandan biliyordum. Sanki bir bok yemememişçesine tavırlarda gezinmesi de içimdeki dürtüleri tetikliyordu işte.
Soktuğumun çocuğu yüzünden derse yine geç girmiştim. Lavaboya uğramam gereken ufak bir vaka taşıyordum altımda bir yerlerde.
Öyle gördüğü ilk şeye siki kalkanlardan değildim, yanlış anlaşılma olmasın. Gençliğin verdiği deli akan o kan elbette bende de vardı fakat sabah oldukça sakat bir pozisyondaydık. Ben lavaboya gidene kadar da ne yazık ki sınıfa gelene kadar da düşünebildiğim tek şey, bir beden tarafından duvara sıkıştırılmam ve o uzun ellerin sırtımı yavaşça okşuyor olmasıydı.
İnan ki o kişinin Jeon Jungkook olması o an sikimde bile değildi. Şu koridordan çevireceğim aynı fiziksel özelliklere sahip herhangi bir oğlan da aynı işlevi görebilirdi yani.
Daha fazla o elin sırtımda nasıl kaydığını hayal edersem sanırım bir lavabo vakası daha yaşamak zorunda kalacaktım bu yüzden içime derin bir nefes çektim ve kitaptan terimsel bir şeyler okuyan Bayan Yoon'a baktım. Odağımı ona vermeye çalışıyordum. Sikeyim ki iki üç kelimesi kulağıma girdiği gibi diğerinden çıkıyor ve benim odağım yeniden başka yerlere kayıyordu.
Bir yerlere kayan tek yer aklım olmadı. Gözlerimi istemsizce Jeon'un olduğu yere doğru çevirirken buldum kendimi. Benim aksime gözlerini Bayan Yoon'a dikmiş ve her bir kelimesini aklına kazırmışçasına dinliyordu.
Şüphesiz, buna bozulmuştum.
Ve bu benim dilimde onu da bozmam gerektiği anlamına geliyordu. İçimde yaşadığım bu gurur çatışmasının sonucunda doğacak şeyleri az çok tahmin edebiliyordum. Oturduğu yerde biri için kıvrınacak kişi ben olamazdım. Aksine, onu zor duruma soktuğumu bilerek kollarımı göğsüme yaslamalı ve keyifle dersimi seyretmeliydim.
Bir şekilde dersi atlattıktan sonra zilin çalmasıyla geriye doğru yaslandım ve genişçe esnedim. Sınıfın çoğu dışarıya çıkmak için ayaklanırken, sınıftan birkaç arkadaşım bahçeye gelmem için beni de inerken çağırmışlardı ama onları reddederek sınıfta kalacağımı söyledim.
Sınıfta kalan üç beş kişi anca vardık şimdi. Biri bendim, diğeri ise o. Öyle kolay kolay ortamlarda gördüğüm bir tip değildi zaten, olsa ismini zor hatırlamazdım. Gözüme çarptığından beri de bir kez olsun dışarıya çıkmadığını gördüğümden kendi halinde takılan asosyal bir tip olduğunu anlamak zor olmamıştı.
Bu huysuzluğuyla kim neden onunla takılmak isterdi ki zaten?
"Neye bakıp duruyorsun?"
Dudağına yerleştirdiği kalemi konuşmak için uzaklaştırıp, dizinin birini diğer dizine kırarak oturan ve yüksekte kalan dizine defterini yaslayan Jeon'un seslenmesiyle ona baktığımı yeni idrak etmiştim. Hatta bilmezden gelerek sanki başkasına dermiş gibi sağıma ve soluma bakındıktan sonra sesli bir 'hah' bırakmış ve "Nereden çıkarttın bunu?" Demiştim.
Şimdi de dudağına yasladığı kalemi çekmiş ve önündeki defterde oynatmaya başlamıştı. "Üstüne senden başka alınan mı oldu bak bakalım bir."
Sinirle bir nefes bırakmış ve oturduğum yerden kalkıp onun önündeki boş sandalyeye ters bir şekilde oturmuştum. Şimdi yandan değil, direkt hafif eğilmiş yüzüne bakıyordum. Saçları dalgalı ve uzundu, alnı ile beraber biraz gözlerini kapatacak şekilde uzunlardı. Nasıl rahatsız olmuyor diye düşünmeden edemedim. "Odağını iki şeye aynı anda veremeyen bir aptal olduğunu düşünüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
other people
FanfictionNasıl olduğumu merak ediyorsun, ipucu vereyim; keşke seninle hiç tanışmasaydım. enemies to lovers. taekook, by jerome.