Tanrı şahit ki her zaman sezgilerine güvenen bir insan olmuştum. Ortada bir sorun yokken bile kötülüğün kokusunu kilometrce ötesinden alırdım. Kabul, pek hoş şeyleri de aynı şekilde hissettiğim söylenemezdi ama esasında kesinlikle sezgileri güçlü biriydim ve sezgilerimin son iki gündür bana haykırırcasına bağırdığı tek bir şey vardı: Onun kim olduğunu biliyorsun.
Onun kim olduğunu biliyorum, daha doğrusu hissediyorum. Gözlerimin içine dahil bakmayan, baktığında da koyuluklarının sürgününe beni çeken o çocuktan bahsediyorum evet. Tuvalette karşıma geçip takındığı ukala o tavrı ile beni manipüle etmeye çalışsa ve belki aklım buna kanacak olsa bile hislerim aynı şeyi söylemiyordu. Ben ise kolaylıkla bir kez bile yanılmadıklarını söyleyebilirdim.
Jeon Jungkook, sen olup olmadığını anlamak için yapabileceğim tek bir şey var.
Elbette ki bu işin daha kolay yolları olabilirdi, direkt olarak ona sormak gibi, fakat emindim ki bu sandığım kadar kolay bir yol da olmazdı. Onun karşıma geçip, "Evet, bunu senin için yazdım." dediğini düşünemezdim elbette değil mi? Aksine, böyle bir cümleyi kurduğum an o bakışlarını sakinlikle korur ve soğuk bir alayla bana kendimi bu kadar değerli kılan şeyin ne olup olmadığını sorardı.
Onu henüz tanımıyordum ama biliyordum ki olduğu adam böyleydi.
Bu yüzden atışımı yapacaktım. Kendimi her ne kadar o kişi olmadığıma ikna etsem de günün sonunda yatağa girdiğimde o olduğumu biliyordum. Belki tek sarışın değildim fakat daha detaylıca düşününce verdiği her bir detay benimle uyuşabilecek özellikteydi.
Bay Choi'nin kapısını tıklatmadan önce derin bir nefes aldım. En fazla ne olabilirdi ki zaten? Cesur birisiydim kesinlikle, o gibi saklanmayacak ve kendimi en güçlü halimle gösterecektim.
"Gelebilirsin."
Bay Choi'nin boğuk gelen sesiyle kapıyı yavaşça açtım ve içeriye girmeden önce önünde eğilerek saygıyla selam verdim. Bay Choi, gözlüklerinin arkasından kafası eğikçe bana baktıktan sonra önündeki kağıtları bir kenara ittirdi ve eliyle koltuğu işaret edere, "Ah, iyi ki geldin Kim. Dersten önce getirmen iyi oldu."
Ne diyeceğimi bilemeyerek dudaklarımı birbirine bastırmış ve masasının önüne doğru adımlamıştım. "Kağıdı verebilirsin."
Hocayı hafifçe kafamla onayladıktan sonra kağıdı ona doğru uzatmış ve geri çekilmiştim. Bay Choi elimdekini aldıktan sonra kıstığı gözleriyle üzerinden ufak bir bakış geçirmiş ve bir bana bir de kağıda bakmaya başlamıştı.
"Geçen günkü yazının bana olduğunu düşündüğünüzü biliyorum efendim. İzin verin ki ben de konuşma hakkıma sahip olabileyim."
Ciddiyetle kurduğum cümlemle beraber Bay Choi, kağıdı masaya bırakmış ve boğazını temizleyerek bana dönmüştü. "Bu tür bir konuda yorum yapmak meslek ahlakıma ters düşer fakat açık konuşmak gerekirse Kim, milyon kilometre ötedeki birisi sen olduğunu anlayabilirdi. Öğretmenin olarak diyorum ki elbette susma fakat büyütme de."
Kafamı olumlu anlamda sallıyordum fakat içimden geçirdiklerim olumsuz karşılık verişlerden fazlası değildi.
"Elbette efendim, herkes benden hoşnut olmak zorunda da değil bunu biliyorum. Lakin siz bir öğretmen olarak iyisini yaptığınıza emin olabilirsiniz, uzamayacağına söz veriyorum. Hem bilirsiniz, ben işimi kendi tarzımda yapmayı seviyorum."
Bay Choi ondan bekleyemeyeceğim kadar sıcak bir tebessümü armağan etti bana. Afalladım içten, yansıtmadım. "Kim, belki seni güvenecek kadar tanımıyorum ama yine de oturduğun sıralardan yüzlercesine öğrenci görmüş biri olarak diyorum ki beni mağdur durumuna düşürecek birisi değilsin. Beni geldiğin ilk gün şaşırttın ve bu son olmadı." Bay Choi'nin samimi iltifatıyla dilim adeta düğüm olmuştu, ne diyeceğimi şaşmıştım. Evet, beni bir öğrenci olarak sevdiğini hep bilir ve hissederdim fakat benden istekleri de beklentileri de bir türlü bitmezken sonunda şahsıma dair gerçek bir yorumda bulunması her ne kadar beni mutlu etse de garipsiyordum işte!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
other people
FanficNasıl olduğumu merak ediyorsun, ipucu vereyim; keşke seninle hiç tanışmasaydım. enemies to lovers. taekook, by jerome.