Nefes nefese kaldığım halde yürümeye devam ediyordum. Artık ayaklarım isyan ediyordu. Gözlerimden düşen damlalarla yürüyordum. Yaşadığım kalp kırıklıkları giderek artıyordu. Ama bunu umursamayacak durumdaydım. Baray daha önemliydi.
Baray. Kalbimi kıran kişi kalbimden daha önemliydi. Sadece ona bakıyordum. Hipnoz olmuştum. Öyle bir hipnoz olmuştum ki kendi kanayan yaralarımı göremeyecek durumdaydım.
Kapının önünde öylece dururken bir sonraki hamleyi planlamıyordum. Saatin gece on iki olması umurumda değildi. Baray'ı görmek istiyordum.
Kapı bir yardımcı tarafından açıldı. Baray'ın annesi ve babası yine davete gitmişti. Hızlı adımlarla üst kata çıktım. Onun olduğunu düşündüğüm odanın kapısı kapalıydı.
Elimi kapının koluna attığımda elimin titrediğini fark ettim. Sadece elim değil tüm vücudum titriyordu. Derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Baray'ın arkası dönük olduğu için beni görmemişti. "Yemek istemiyorum. Götürebilirsin."
"Baray." Sesim asla hayal ettiğim gibi kızgın ya da öfkeli çıkmamıştı. Her zaman böyle olucaktı. Ona ne kadar kızsam da adını söylediğimde sesim yumuşak çıkacaktı. Yumuşak çıkan sesimle bana döndü Baray. Yüzünü gördüğümde gözlerimi kapattım. Önceki halinden de kötüydü. "Deniz. Burada ne işin var."
"Burada ne işim var öyle mi?" Gülümsedim. Hastalıklı bir gülümsemeydi bu. "Mesajlarıma bakmıyorsun. Yüzün berbat halde. Bu duruma geldiğini Poyraz'dan öğreniyorum. Ben mi sevgilinim Poyraz mı?" Bağırarak kurduğum cümleler ona etki ediyor muydu bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum.
Yanıma adımladığında bana dokunmasını istemediğimden bir adım geriye gittim. Bunu almıştı. Olduğu yerde durdu. "Deniz. Sakin ol. Derin nefes al." Onu korkutuyordum. Ela gözlerine baktığımda beni kaybetme korkusu olduğunu gördüm.
"Sen." İçimden gelen gülmeyi durduramıyordum. Bu cümle kurmamı zorlaştırıyordu. "Sen benden korkuyorsun."
"Ne saçmalıyorsun Deniz." Bana doğru yaklaşıyordu ama görüş alanım bulanıklaşıyordu. Yer altımdan kayıyordu. Gözlerim tamamen karardığında kucağında olduğumu anlamıştım. Aşık olduğum o kokusunu alabiliyordum. "Bir mesaj atmak bu kadar mı zor Baray?"
Baş ağrısıyla uyandığımda Baray'ın yatağındaydım. Çok geçmiş olmamalıydı çünkü hava hala karanlıktı. Baray yanımda değildi. Başımı çevirdiğimde köşedeki koltukta oturduğunu gördüm. "Deniz." Uyandığımı görünce hızlı adımlarla yanıma gelip dizlerinin üstüne çöktü. Yüzlerimiz aynı hizzadaydı.
Elimi kaldırıp yüzüne yavaşça dokundum. "Acıyor mu?" Dokunuşumla gözlerini kapatmıştı. Acıdığını düşünüp elimi çektim.
"Deniz. Lütfen dokun bana."
Sesindeki muhtaçlık kalbimi kırarken yatakta doğruldum. Yanıma oturması için yer açtığımda gelip oturdu. "Neden yaptın?" Onu anlıyordum. Ama bazen anlamak da yetmiyordu. Düşünmek, anlamak, hak vermek, tek beden olmak, hepsini denemiştim. Bir sike yaramamıştı. Benim bakmaya kıyamadığım yüzüne zarar vermesini kendime yediremiyordum.
O gün kalkıp gitmesinin sebebi de buydu. Sırrı ortaya çıkmıştı. Beni çatıda yalnız bırakmasının sebebi kendine zarar vereceğini tahmin etmemdi.
"Babam bir tek böyle önemsiyor beni." Kendince babasına ceza veriyordu. Annesini öldüren babasına.
"Sana haber veremezdim. Beni bu halde görmeni istemedim. Bazen yüzüme öyle güzel bakıyorsun ki." Farkında olduğum şeylerin onun da farkında olması iyi hissettirmişti. En azından yaşadığımı hissediyordum. Yalnız değildim.
Titreşen cebimle telefonuma baktım. Atlas arıyordu. Onu aradığımda konuşamadığımız için arıyordu muhtemelen. Meşgule atıp telefonumu tekrar cebime koydum.
"Bundan sonra ne olursa olsun benden saklama Baray. Ben senin sevgilinim."
"Bazen babama haksızlık yaptığımı düşünüyorum. Annem ellerimden kayıp gittikten sonra bir şeyler için çabaladı. Önüme oyuncaklar attı. Bunlar gerçek arabalardı. Parayla arkadaş satın aldı bana. Doğru olmasa bile çabaladı. Ben ise gidip mutlu aile tablomuzu parçaladım. Yüzüme yaralar açtım. Derslerim bok gibi. Bazen bana verilen değeri bile hak etmediğimi düşünüyorum."
Bana yine içini açmıştı. Yorum yapmadan sadece dinledim. İçinde bulunduğu psikoloji kötüydü. İlk tanıdığım zaman bunu bilmiyordum. Dışarıya mutlu ve umursamaz görünmeyi başarıyordu.
Dışarıya gösterdiği mutluluğun kırıntıları bile yoktu içinde. "Bana öyle bakma. Acıman için anlatmıyorum." Baray'ın sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Nasıl baktığımı bilmiyordum ama gözlerimde acıma yoktu. Duygulara ve sevgiye o kadar uzaktı ki. Eğer görebilseydi gözlerimdeki tek duygunun ona kıyamama olduğunu anlardı.