"Çıkın!"
Baray içeriye girdiğinde içerdeki beş altı kişi de çıkmıştı. Göz bebekleri o kadar büyümüştü ki ela gözleri siyah olmuştu. Etraftaki eşyaları devirirken istediği tek şey içindeki öfkenin dinmesiydi.
"Baray!" Yanına adımlayıp kendine zarar vermemesi için önüne geçtim. "Kendine gel artık. Kimseyi savunduğum falan yok." Tam gözlerinin içine baktığımda yansımadan dağılmış kendimi görebiliyordum.
Ne yaptığımın konusunda hiçbir fikrim yokken dudaklarına yapıştım Baray'ın. Öncekilere göre daha sert davranıyordu. Alt dudağımı dudakları arasına alıp emerken dilime değen dili hissettim. Öpüşmemiz giderek derinleşirken elimi bile nereye koyacağımı bilmiyordum.
Nefes nefese ayrıldığımızda "Daha iyi misin?" diye sordum. Konuşmama sert bir öpücükle cevap verdiğinde ona iyi geldiğimi anlamıştım.
Elinden tutup onu kamera odasına doğru sürüklerken aklımdan geçen düşünceleri yapacak olma fikri beni geriyordu. Daha önce girmediğim bu odayı kapıdan görmüştüm. İçerisi gece olduğu için loştu. Üçlü sayılabilecek deri bir koltuk ve masanın üstünde kameraları gören bir bilgisayar vardı.
Koltuğa yan yana oturduğumuzda Baray karşıya ben bir bacağımı koltuğa çıkartmış ona bakıyordum. Elimi eşofmanının üstünden dizine koyduğumda bana gülümsedi. Daha önce görmediğim bu gülümsemesini görmek kalbimin ritmini değiştiriyordu.
Elimi biraz daha yukarı çıkartıp kumaşın üstünden erkekliğini sıktım Baray'ın. Hareketlimle sertçe yutkunmuş başını geriye atmıştı.
Kendimi buna hazır hissediyor muydum bilmiyordum. Ama karşımda Baray'ı böyle istekli görünce kendi düşüncelerim ikinci planda kalıyordu.
Eşofmanın altından değdiğim penis soğuk parmaklarımla sertleşmişti. Sardığım parmaklarımı yavaş yavaş hareket ettirirken hissettiğim tek şey arzuydu. "Ah." Baray'dan duyduğum sesler beni bir girdaba doğru çekerken hızlanmam gerektiğini anlıyordum. "Deniz."
Boğuk çıkan sesiyle daha da hızlandım. Bir elini tişörtüme atmış sıkıyordu. "Hızlan. Siktir." Söylediği her şey gibi bunu da emir olarak algılayıp olabildiğinde hızlandım. Elime boşaldığında yayılan sıvıyla elimi çektim. Masanın üstünde duran peçeteye uzandığımda Baray hala aynı şekilde duruyordu.
"Çok güzeldi." Dudaklarına bir öpücük kondurduktan sonra geri elaya dönen gözlerinin içine aşkla baktım.
*
Poyraz: Mete'yi bizden birisiyle hastaneye yolladım.
Poyraz: Yarım bıraktığın yarışı da ben tamamladım.
Gelen bildirim sesleriyle gözümü açtım. Üçlü koltuğa ikimiz de sığalım diye olabildiğince küçülmüştük. Baray'a baktığımda uyuduğunu gördüm. Masanın üstündeki telefonuna bakıp mesajları okudum.
Kendi telefonuma baktığımda Poyraz bana da mesaj atmıştı.
Poyraz: O çocuk karşı grubun lideri. Baray o yüzden o kadar sinirlendi.
Yaşadığım aydınlanma kendimi aptal hissettirmişti. Mete'yi nerden tanıdığımı hatırlamıştım. Atlas'la geldiğim gün bara gelmişti.
Poyraz'a görüldü bile atmadan telefonu kapattım. Baray'ın o sinirli hali gözümün önünden gitmiyordu. Nasıl bu kadar kontrolden çıkmıştı anlamıyordum.
"Deniz." Yüzümü Baray'a çevirdim. "Baray. Uyanmışsın." Sesim istemsizce soğuk çıkmıştı ve o bunu anlamıştı. Yüzü düştüğünde yanına adımlayıp oturdum. "Saat daha gecenin üçü. Uyu istersen."
"Sigara içeceğim." Kenara koyduğu ceketini alıp kapıdan çıktı. Peşinden gitmeli miydim bilmiyordum.
"Telefonunu unutmuşsun Baray." Elimde telefonla ona doğru yürürken soğuk rüzgar yüzüme çarpıyordu. Telefonu elimden alıp gelen bildirimlere baktı.
Ağzına koyduğu sigarayı yakmak için ceketinin cebindeki çakmağı çıkarttı. "Bana da versene." Yüzüme ciddi miyim anlamak için bakmıştı. "Sen sigara içiyor muydun?"
"Yeni başladım." Senin yüzünden demeyi isterdim ama zaten kafası bozuk olduğu için sözlerimi yuttum.
Bana uzattığı sigara ve çakmağı alıp sigaramı yaktım. Pistte hala yarış vardı. İkimiz de konuşmadan yarışı izlerken sessizliğimizi bozan Batu oldu. "Soğukta napıyorsunuz orda olum. İçeri gelsenize okey oynayalım."
Masaya oturduğumuzda ben Baray'la eş olmuştum Batu'yla Poyraz. Tüm gece sigara içip alkol alıp okey oynamıştık.