3 Gün Sonra
Eski Saray
Mahidevran soğuktan oğlu Ahmed'e iyice sokulmuş uyuyordu. Birden dairesinin önünde bazı sesler duydu. İlkin önemsemese de sonra kafasını kaldırdı, konuşulanlara kulak kabarttı.
" Hürrem'i hazırla derim, anlamaz mısın? Hünkar efendimiz bizatihi çağırtır. "
Afallamıştı. Bu ses Arslan Ağa'ya aitti. Bu ağa ki haremin baş hadımıydı. Eski Sarayla Yeni Saray arasındaki bağı o sağlardı. Demek ki işittikleri doğruydu. Uyku sersemliği değildi. Sahiden de hünkar gecenin bu geç vaktinde huzuruna Hürrem'i istetiyordu.
" Hürrem..."
Hürrem... Şen şakrak, neşeli kıza bu adı münasip görmüştü, Süleyman. Üstelik ona yalnızca bir isim vermekle de kalmamış sıradan bir odalık olan Rutenyalıya diğer cariyelerinden farklı olarak nice ihsanlarda da bulunmuştu. Anlaşılan o ki bu kızı sevmişti. İşte sevgisine binaen onsuz dahi kalamamış, usule aykırı olmasına karşın onu gecenin şerrinde yanına istemişti.
Mahidevran ise öfkesinden soluyorken doğrulduğu yatağından hızla kalkıp kendini ocaklığın başındaki küçük sedirin üstüne atmıştı. Binbir düşünceler deryasındaydı şimdi. O böyle için için düşünürken farkında olmadan kederinden, çaresizliğinden eli ayağı titriyor ve dahi bir yandan da dudaklarını ısırıyordu.
Çok geçmeden sesler kesilmişti. Belli ki Hürrem hazır edilip uğurlanmıştı hünkar koynuna. Fakat bu sessizlik Mahidevran'ı boğmuştu. Bunalmıştı güzel haseki. Zira aklı hala Hürrem'deydi. Nasıl olmuştu da Süleyman böylesi bir köleye tabi olabilmiş, bu denli bağlanabilmişti ?
Bunu bir türlü anlayamıyordu....
O sırada Ahmed yerinden kıpırdandı. Onun hışırtısıyla Mahidevran yerinden doğrulup oğlunun yanına vardı. Oğluna doğru eğildi ve kendisine sevimli badem gözleriyle bakmakta olan oğlunu kollarının arasına aldı. Bir müddet böyle birbirlerine sımsıkı sarılıp kaldılar.
Mahidevran bir vakit sonra oğlunu yünlü yorgana sararak alnından öptü. Oğlunun uyumasını seyretti. Ardından da karşısında duran sedef kakma, kenarları oymalı aynaya doğru baktı. Karnı iyice belirginleşmişti. Günü de azalmıştı.
" Doğumdan sonra her şey yine eskisi gibi olacak, biliyorum. "
Böyle mırıldandı. Öyle ki aylardır halvet yüzü görmemişti. Doğumdan sonra nasıl olsa elbet huzura varacaktı. İşte o vakit Süleyman, bu güzel hasekinin sıcaklığını hissedecek ve kendini kaptırdığı Hürrem'den el ayak çekecekti.
...
***
Sabah olduğunda haremliğin bahçesinde kar beyazı bir at görünmüştü. Bu at altın koşumlarla süslenmiş, yelelerine de özenle kına yakılmıştı. Bu gösterişli at harem içinde konuşulmuş, cariyelerin sabahki sohbetlerine meze olmuş haliyle de Valide Hafsa Sultan'ın da kulağına dek gelmişti.
Bu at Hürrem'indi. Sultan Süleyman kayınbabası - Mahidevran'ın babası - tarafından kendisine saltanat hediyesi olarak Kafkasya'dan gönderilen bu atı kıymetli cariyesine hediye etmişti.
Doğrusu oğlunun bu hediyesi karşısında keyifsizlenmişti Hafsa Valide. Ne de olsa bir köleydi Hürrem. Kaldı ki Süleyman zaten ona hak etmediği halde nice ihsanlarda bulunmuş, neredeyse onu hasekilerinden ayırmamıştı. Yetmezmiş gibi şimdi bu at da neyin nesiydi ? Yoksa oğlu bir köleye mi meftun olmuş, olup da aklını mı yitirmişti ? Ah...
...
" Söyle Zülfiye Kalfa, dün gece Hürrem ne vakit döndü saraya ? "
İçinde tarif edemediği bir his vardı validenin. Pişmanlık gibi, huzursuzluk gibi... Öyle ki gayrı bir şeylerden rahatsızlık duymaya başlamıştı. Memnuniyetsizlikse yavaştan ruhunu kaplamakta ve de canını sıkmadaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çerkes Haseki : Mahidevran ✨
Historical FictionBen Mahidevran Sultan! Çerkeslerin gururlu kızı, Osmanoğlu hanedanının ise bahtsız sultanı... ... Kanuni Sultan Süleyman Han'ın bir dönem gözdesi, Şehzade Mustafa'nın annesi olan Baharay Mahidevran Sultan'ın hayatını siz değerli okuyuculara, tarihin...