Her Şeyin Başlangıcı: Kavga

136 11 49
                                    

Eski Saray

Bahçe

Mahidevran Haseki, zarif ipek kaftanıyla salınarak adeta gökten inme bir melek misali sarayın mermer merdivenlerinden yavaşça bahçeye doğru inmekte yanındaki nedimi Arslan Ağa ile ardından gelen Ferhunde ve Firdevs adlı cariyeleri de kendisini takip etmekteydi.

Bahçeye indiklerinde, meşalelerin titrek ışıkları, sarayın yükselen taş duvarlarına haleler oluşturup sanki   Mahidevran'ı kutlaştırırcasına akslerini onun tacında toplamış, ona ışık hüzmelerince ayrı bir nur vermişti.

Mahidevran zaten adı gibi güzeldi. Çehresinde ayın tüm hallerinin hoşluğunu, endamı ise güllerin narinliğini ve dahi bakışları da cümle kadınların şehvetini yansıtıyordu.

...

" Arslan Ağa, araba nerede ? Neden yok ? "

Çerkes Haseki'nin sesi titriyordu. Kaldı ki kendisini çoktan bir öfke ve endişe sarmıştı. Arslan Ağa ise sultanının bu sözleri üzerine şaşkınlıkla etrafına bakınmış, akabinde de kapıda nöbet bekleyen ağalara dönmüştü .

"Araba nerede ağa ?"

"Ağam, araba az evvel gitti. Zira Hürrem Hatun için gelmiş. Hünkarımızın emriymiş."

İşittikleri karşısında Mahidevran Sultan'ın yüzünde beliren üzüntü, adeta bir fırtına gibi gelip geçmiş, o nar rengi dudakları titremiş ve dahi o yeşil  gözler dolup taşmıştı.

" Hürrem... Allah'ın belası! "

Mahidevran Haseki, büyük bir sükunetle yaşadıklarını sindirmeye çalışarak derin bir nefes almıştı. Ancak gözyaşlarını geri tutmaya çalışsa da, öfkenin sıcaklığı yanaklarını kavuruyordu. Ne kadar güçlü olmaya çalışsa da, Hürrem'in sürekli artan nüfuzu karşısında yaşadığı bu yenilgi onu derinden yaralamıştı.

...

"Arslan Ağa, saraya var ve Pargalı ile konuş. Bu geceki nöbet benimdi zira. Hürrem'in değil !"

Arslan Ağa, başını eğerek derhal sultanının emirlerini yerine getirmek üzere hızla uzaklaşmıştı. Ferhunde ve Firdevs, Mahidevran'ın yanında sessizce beklerken, Haseki'nin içinde kopan fırtınanın farkındaydılar. Öyle ki sultanın yüzündeki her çizgi, gözlerindeki her bakış, yüreğindeki acıyı ve öfkeyi yansıtıyordu.

Sarayın bahçesinde, geceye karışan meşale ışıkları altında dururken, Mahidevran bir an duraksadı ve gökyüzüne baktı. Yıldızlar, onun acısını dindirecekmiş gibi parıldıyordu. Kendini toparlamalı ve yeniden güçlenmeliydi. Öyle ya Hürrem'e karşı verdiği bu savaşta, zayıflığa yer yoktu. Hele de gözyaşına...

" Kahrol Hürrem ! Kahroldukça mahvol inşallah. "

Ah...

...

***

Ertesi Gün

Ayşe Hafsa Sultan Dairesi

Valide Hafsa Sultan, geniş ve bahçeye bakan dairesindeki sedirinde oturuyordu. Odanın duvarlarını süsleyen ince işlemeler, gümüş şamdanlar, altın varaklı tavan süslemeleri göz kamaştırıyordu. Ancak Hafsa Sultan’ın zihni, etrafındaki bu ihtişamı gölgeleyen düşüncelerle doluydu. Öyle ki aklı dün gecedeydi.

“ Ağalar, bana Tayyibe Hatun’u çağırın.”

...

Çok zaman geçmemişti ki, Tayyibe Hatun başını eğerek içeri girmişti. Kırk yaşlarında, yüzünde yılların izlerini taşıyan, fakat hala zarif ve vakur bir kadın olan Tayyibe Hatun, Valide Sultan’ın önünde durup saygıyla eğilmişti.

Çerkes Haseki : Mahidevran ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin