Kalbe İnen Acı : Evlat Acısı

138 11 46
                                    

Sultan Süleyman, otağının geniş ve görkemli sedirinde, rahatça uzanmış, kazandığı zaferlerin tatlı yorgunluğunu üzerinde taşıyordu. Öyle ki saltanatının henüz başlarında olmasına karşın ilkin Canberdi Gazali'nin hakkından gelmiş akabinde  durmamış ardından ordusuyla Belgrad'a dek at sürmüş orayı da topraklarına katmıştı. Sefer galibiyetle sona ermiş, gayrı Sultan'ın İstanbul'a, sarayına dönme vakti gelmişti. Bir aya kalmaz payitahta varır, zaferini kendi topraklarında kutlar ve dahi zaferleriyle namlanacağı daha nice toprakların da izinden giderdi.

...

Otağda yalnızdı. Askerler ve vezirler dışarıda, fetih sonrası düzenlemelerle meşguldüler. Yeni fethedilmiş Belgrad'ın serin rüzgarı, otağın açık olan pencerelerinden içeri süzülerek Süleyman'ın yüzünü okşamaktaydı. Süleyman ise otağın içinde yayılan zafer kokusunu derin derin içine çekiyor bu anın tadını çıkarırken de aklında çok sevdiği kadını, Hürrem'in hayali dolaşıyordu. Ah... Onu çok özlemişti. Hürrem'ine sımsıkı sarıldığı geceleri, onun hoş sohbetlerini, kızıl saçlarının eşsiz kokusunu... Ona dair ne varsa özlemişti.

Onu en son sefer uğurlamasında görmüştü. Kızıl lepiska saçları saray pencerisinden görünmüş ve uzaktan da olsa son bir veda adına canının padişahı Süleyman'ına el sallayıp belirginleşen karnını sıvazlamıştı. Öyle ya Hürrem'in doğumu yakındı. Belki de sevgili hatunu çoktan doğurmuştu. Öyle ya sefer elinde zaman geçmiyor olsa da cihan hükmünde aylar geçmişti.

Süleyman, uzunca bir vakit bu düşüncelerle meşgul oldu. Hürrem'i düşündükçe validesinin lafına bakıp da Mahidevran'ı bağışladığına üzüldü. Zira Hürrem'in gözlerinde gördüğü o derin acı ve hüzün, onun kalbinde keskin bir yara açmıştı. Bir yandan Hürrem'i teselli etmek, diğer yandan da Mahidevran'ı yok saymak arasında sıkışıp kalmıştı. Süleyman tam da bu düşünceler içinde kaybolmuşken, otağ girişinde bir kıpırdanma hissetti. Bunun üzerine hemencecik yattığı yerden doğruldu ve kurulu olan tahtına geçti.

Çok değil, biraz sonra 'kardeşim' dediği dostu, sadık ve güvenilir Pargalı İbrahim'in sesini duydu:

"Hünkarım, payitahtan size bir ulak gelmiş, destur var mıdır?"

Bu tanıdık ses, Süleyman'ı düşüncelerinden koparıp gerçek aleme çekti.

Süleyman, toparlandı ve tok bir sesle,

"Gelsin!" dedi.

...

Alınan desturla Pargalı ile birlikte bir ulak içeriye girdi. Ulak, padişahın önünde derin bir hürmetle diz çöküp konuşmaya başladı:

"Hünkarım, ben Valide Sultanımızın çavuşlarından Bekir Ağa'yım. Sultanımız bu nameyi size iletmemi buyurdular."

Ulak, titrek ellerle taşıdığı mektubu Pargalı'ya uzattı. Pargalı ise mektubu saygıyla alıp Süleyman'a verdi. Süleyman, validesinden gelen mektubu açınca yüzünde bir gülümseme hasıl oldu. Evet, mektup validesindendi. Bu el yazısı ki anası Hafsa Sultan'a aitti.

...

Devletlu Oğlum Süleyman,

Zaferini büyük bir sevinçle aldım. Belgrad’ın fethiyle, yalnız bizim değil tüm cihanın takdirini kazandın. Zaferin mübarek olsun oğlum. Rabbim senin elinle devletimize nice zaferler nasip etsin.

Oğlum,

Gözden Hürrem, 15 Şevval sabahı sağ salim bir erkek evlat dünyaya getirdi. Adını sen koyasın istedik. Dilerim küçük şehzademiz ataları, ağabeyleri gibi yiğit bir şehzade olur.

Çerkes Haseki : Mahidevran ✨Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin