1.7

584 36 14
                                    

Umay'dan

Birine hüküm giydirmenin beni bu kadar zorlayacağını hiç düşünmezdim. Onu suçlu bulamamaya başlamıştım. İçimde bir savaşın ayak seslerini duyuyordum, cepheler kazılıyordu. Ancak içimde gürleyen şey sadece bir fikir çatışmasından fazlasıydı. Kalbim çarpıyordu.

Araya haftasonu girmesi demek, düşünecek çok zaman demekti. Kafayı yiyecek çok zaman...

Odamda derse odaklanmak gittikçe daha da zorlaşmıştı. Zaten tamı tamına yarım saattir boş boş soru defterime bakıyordum. Sesli bir nefes bırakıp yerimden kalktım ve vücudumu esnettim. İçeriden kısık bir televizyon sesi geliyordu. Koridoru aştığımda annem kanepede oturuyordu. Annem güzel kadındı vesselam, ona benzediğim söylenirdi sık sık. Biraz daha topluydu belki.

Yanına oturduğumda bana baktı kısa bir süre. "Televizyonun sesi mi rahatsız etti?" diye sordu, kumandayla kısıverdi. "Yok." dedim. Başka bir şey demek gelmedi içimden, kafamı çay içerken fasülye kıtlayan anneme doğru yasladım, beni hiç alakadar etmeyen bir dizi seyrediyordu. Hareketime karşı bakışlarını bana şöyle bir çevirdi, pek anlam veremediğini seziyordum ama yine de kolunu etrafımdan geçirdi. "Zayıflamışsın yavrum."

Başımı iki yana salladım. "Aynıyım."

Çayından bir yudum alıp sehpaya bıraktı. "Bir şey yok değil mi?" diye sordu gözünü yandan yandan üstümde tutarken. Hafifçe gülümseyip başımı iki yana salladım. O da bana gülümsedi ve fasulyeyi kucağından indirdi. Elini saçlarımda hissedince iç geçirdim.

"Küçükken seni parka götürdüğümde, bir şey dikkatimi çekerdi." dedi sakin bir ses tonuyla. Evet kişiliğim pek annemden gelmiyordu. Mavi gözleri hep biraz şefkat barındırırdı. "Neymiş?" dedim onun bakışında dinlenirken.

"Diğer çocuklar düştüklerinde o yaraları göstere göstere ağlıyordu." Saçımı güzelce sevdiğinde gözlerimi kapattım. "Ama sen saklamaya çalışıyordun. Hep 'Acaba kızacağımı mı sanıyor?' diye düşünürdüm."

Böyle söylediğinde gözlerimi açıp yine onunkilere baktım. Bahsettiği olayları hatırlamıyordum ama belki de babamla boşandıkları döneme denk geliyordu. O zamanlar kafamda şöyle bir düşünce vardı hep, annemi üzmemeliyim.

İçime bir ağırlık çöktü, söyleyecek iyi bir şey gelmedi aklıma. "Kadın, kalk pasta yapalım." dedim en sonunda. Yerimden doğrulup saçlarımı toparladım. "Hadi hadi."

Annem sehpadaki çayını yudumladı. "Kız dur, fasülye kırıyordum." Dediğiyle omuz silktim ve onu oturduğu yerden kaldırdım. "Ya hadi onu az sonra yaparsın."

Annem başını iki yana salladı gülerek. "O zaman markete gideceksin. Pasta malzememiz kalmadı."

***

Süt, krem şanti, margarin, çikolata sosu, puding ve bir sürü diğer ıvır zıvır. Bu hayatta en değerli ıvır zıvırlar.

Neredeyse ağzımın içinden mırıl mırıl konuşup bulup buluşturduğum hemen hemen her şeyi sepete attım. Çikolata reyonunu saparken gözlerim bana arkası dönük çikolata seçmeye çalışan çocuğa takıldı. Takriben benim yaşlarımdaydı. Daha önce hiç bu kadar dalgın ve uzun şekilde çikolatalara bakan birini görmemiştim. Biraz daha bakınca, bunun tanıdığım biri olduğunu anladım.

"Nami?"

Duymamıştı, volümü yükseltip bir kez daha seslendim. "Nami."

Yüzünü bana döndüğünde suratımdaki şok ifadesini gizleyememiştim. Nami'nin yüzünde yaralar vardı. Dudağı patlaktı ve yanağı morarmıştı. Biri ona çok kötü vurmuştu. Gözleri kızarıktı. Yüzümdeki ifadeyi hızlıca def etmeye çalıştım. "Burda ne arıyorsun? Sana... "

Üst Sınıftaki Gitarist Kızdan Fazlası, Umay (Semi-Text) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin