croissant

104 11 8
                                    


 Jeno oflayarak önündeki taşı tekmeledi. Günü hiç istediği gibi gitmiyordu. İşleri çoğu zaman yoluna koyardı ama son zamanlarda buna enerjisi yokmuş gibi hissediyordu. Tek elini cebinden çıkarıp saçlarından geçirdi.

 Kafasını kaldırmasıyla binanın tam köşesine üçgen biçimde konumlanmış kafeyi gördü. Dışarıdan oldukça güzel duruyordu. Jeno estetiğe pek önem vermezdi ama kafenin kırmızı yılbaşı şekerleri ve küçük ayıcıklar asılmış camları içinde bir şeylere dokunmuştu. Adımları istemsizce kafenin girişine yönelirken kendini durdurmadı. Burayı küçükken görse bayılacağını, girmek için annesine yalvaracağını biliyordu.

 Kapıyı itip sıcak ortama adım attı. Kapıya asılmış zil, kapının açılmasıyla hoş bir ses çıkarmış, çalışanlara yeni bir müşterinin geldiğini haber vermişti. İçeride müşterilerin uğultusuna arka planda sakin bir müzik eşlik ediyordu. Jeno tam önünde, biraz uzağında olan merdivenle çıkılan üst katın tamamını görebiliyordu. Pek büyük değildi.

 Jeno etrafı kısaca inceledikten sonra camla kapatılmış pasta raflarına döndü. Birçok hamur işi, tatlı ve kurabiye vardı. Standın arkasındaki duvarda boylu boyunca kocaman bir menü vardı. Jeno sadece kahve alacaktı. Bu yüzden hafifçe gözlerini kısıp kahveleri okumaya çalışırken görüş alanına giren kızla gözlerini menüden çekti.

 "Hoşgeldiniz!" Saçı alttan toplanmış önlüklü kız ellerini çok da uzun olmayan pasta standına yaslamıştı. Jeno'nun ruh halinin aksine o kadar enerjikti ki Jeno biraz sinir olmuştu.

 "Hoşbulduk." Hafifçe kafasını sallayıp rahatsız etmesini istemediğini belli etmek için tekrar menüye döndü. Çok düşünmesine gerek bile yoktu. Her zaman tek tip kahve içerdi. Menüye boş yere bakmış olarak kasaya ilerledi. Az önce onu karşılayan kız kasaya geçmişti.

 "Bir americano. Büyük boy." Kız kafa sallayarak bilgisayar ekranında bir şeylere dokundu.

 "Beş bin won." Küçük yazıcıdan çıkardığı sipariş kağıdını o an kimse olmayan barista tezgahına bıraktı. Jeno o sırada cüzdanını çıkarmıştı.

 "Adınız neydi?" Kız soruyu o kadar garip sormuştu ki Jeno kaşlarını çattı. Bunu düşünürken yavaşça parayı kıza uzattı.

 "Jeno." Kız parayı kasaya koyup para üstünü verirken gülümsedi. Jeno ne kadar çok gülümsediğini gözden kaçırmamıştı. Bu kadar mimik kullanmanın ne kadar yorucu olduğunu düşündü.

 "Lütfen yanlış anlamayın," Kız ellerini hafifçe havaya kaldırdı. Onunla flörtleştiğini düşünmesini istemezdi.

 "Ama kruvasanımızı denemek ister misiniz?" 

 Kruvasanları bugün o yapmıştı. Ve denetmek, iltifat almak konusunda oldukça heyecanlıydı. Olup olmadığını öğrenmeliydi. Sabahtan beri kimse kruvasan almamıştı. Jeno anlamamışçasına kafasını salladı hafifçe. Kız bunun hayır anlamında mı yoksa anlamamak anlamında mı olduğunu anlamamıştı. Panikledi.

 "Hayır! Bedava. Yani aslında bedava değil ama şu an kimse yok ve ben olup olmadıklarını merak ediyorum. Denemenizi istedim." Hızlıca açıklama yaptı. Jeno ne kadar hızlı ve çok konuştuğunu düşündü. Gerçekten denetmek için Jeno'yu mu seçmişti? Jeno kafeye girmenin başına daha çok iş açtığını fark ederek derin bir nefes aldı. Tezgahta bulunan küçük kruvasanlara göz attı.

 Annesi o küçükken çok kruvasan yapardı. O gittiğinden beri bir kere bile yememişti. Bunu travmatize ettiği için değil, hiç aklına gelmediğinden, kimse yapmadığından yememişti. Denemekten zarar gelmeyeceğini düşünüp cevap niteliğinde kafasını salladı. Kız tekrar kocaman gülümsemişti.

 "Peki Jeno Bey, siparişiniz hazır olduğunda size sesleneceğim. Ve çok teşekkür ederim." Son cümlesini ellerini birleştirerek kurmuştu. Jeno hiçbir cevap vermeden arkasına dönüp kasanın ve pasta tezgahının önündeki masaya oturdu.

 Telefonunu çıkarıp öylesine mesajlarında dolaştı bir süre. Kafe self servis olsa da çalışan açısından eksik görünüyordu. Gözü kahvesini hazırlayan aynı kıza takıldığında fark etmişti bunu. Hem kruvasanları yapıp hem kasaya bakıp hem de kahve hazırlıyordu. Beş dakika sonra Jeno ismini duyduğunda kalktı. Telefonunu cebine atıp tepsiyi aldı.

 "Lütfen gitmeden iyi veya kötü bir yorum yapın, olur mu?"

 Kıza tekrar kafa sallayıp merdivenlere yöneldi. Gözü önünde durursa beklentiyle sürekli ona bakmasından korkuyordu. Yukarı çıkıp cam kenarı bir masaya geçti. Küçük kruvasanla bakıştı. Bunu neden yapıyordu bilmiyordu. Kızın bitmek bilmeyen enerjisi onu rahatsız bile etmişti. Bir de inip iltifat etmesi gerekecekti. Oflayıp dışarı baktı.

 Kahvesinden bir yudum alırken tekrar telefonunu çıkardı. Hyuck'tan gelen onlarca videoyu sonra izleyecekti. Onunla sohbetinden çıkıp bölüm grubundan gelen mesajları okumaya başladı. Süren sohbeti takip ederken eli kruvasana gitmişti. Bir şeyler yazarken ısırdığı kruvasan durmasına sebep oldu.

 Jeno gerçekten bir şeylerden o kadar kolay etkilenmez, etkilense de bunu asla göstermezdi. Bu şekilde büyümüştü ama şimdi küçük bir kruvasanın onu yıllar öncesine götürmesi gardını bir anlığına düşürmesine sebep oldu. Yıllar önce kokusuyla kalktığı, fırından çıkmasını beklerken annesinin etrafında döndüğü kruvasanlardan hiçbir farkı yoktu. Bunun nasıl mümkün olduğunu bilmiyordu ama şaşırmıştı.

 Hızlıca kahvesini ve kruvasanını bitirip kalktı. Düşük modunu yükseltecek hiçbir şey olmamıştı. Yıllar önce ailesini terk eden annesini hatırlamak ona nasıl hissettirmişti anlamıyordu. Nostalji iyi mi gelmişti yoksa daha da siniri mi bozulmuştu karar veremedi. Aşağı inerken kahve tezgahını silen kızla göz göze geldi. İçinden küfretti.

 "Merhaba," Kız tekrar yüzünden düşmeyen gülümsemesini takındığında Jeno bir saniyeliğine iyi hissetti. Gözleri ismi yazılı yaka kartına takıldı. Choi Chaerin.

 "Nasıldı?" Gözleri beklentiyle parlıyordu. Jeno onda olmayan ne varsa Chaerin'de olduğunu görebiliyordu ve birinin daha modunu düşürmeye gerek yoktu. Üstelik onun kruvasanı Jeno'yu geçmişe götürmeyi başarmışken.

 "Güzel," Ne söyleyebileceğini düşündü. Çok uzatmak istemiyordu. "Güzeldi." Tekrarladı. Batırdığını düşünse de Chaerin'in gülmesiyle rahatladığını hissetti. Her şeyi o kadar pozitif karşılıyordu kötü dese bile gülecekmiş gibi hissetti.

 "Teşekkür ederim." Jeno daha fazla samimiyet kurmak istemediğinden hafifçe başını eğip ilerlemeye devam etti. 

 Kafenin kapısını açarken birbirine çarpan ince zillerin sesiyle birlikte Chaerin'in 'Yine bekleriz.' formalite cümlesi kulaklarını doldurmuştu. Dışarı çıkınca derin bir nefes aldı. Kendi enerjisini yükseltebilirmiş gibi başkasınınkine yardımcı olmuştu.

sad, beautiful, tragic [lee jeno]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin