gone by the morning

42 7 2
                                    

 Güneş ışıklarının vurduğu kafe bomboştu. İçeride ne bir çalışan, ne bir müşteri, ne de canlılığa dair bir iz vardı. İçeride yankılanan kahve makinesi ve müşteri sesi olmadan, müşterileri karşılayan bir çalışan veya açılan kapıdan yayılan ince demir sesi olmadan terk edilmiş gibi görünüyordu. Jeno'nun Chaerin'le bu kadar bağdaştırdığı kafenin Chaerin'in durumuyla birebir özdeşleşmesi belki de kaderdi.

 Jeno kafeye, çalışanların sinirle kapıyı açıp hızlıca girmesiyle aynı zamanda gelmişti. Normalde ona bir gün daha vermeyi planlıyordu. Böylece kendisi de cümlelerini toparlayabilir, onu sinirlendirmeden yaklaşabilirdi. Ama gördüğü manzara içini hiç açmamıştı.

 "Madem gelmeyecek, ben açarım demeseymiş!"

 Jeno kafeye yaklaştıkça duyduğu cümlelerle kafasının karışmasını engelleyemedi. Chaerin'den bahsediyorlardı.

 "Hayır telefonunu da açmıyor prenses."

 Çalışanlar söylenerek, sinirlerini göstermekten hiç çekinmeyerek içeri girip kapıdaki kapalı yazısını çevirirken Jeno kapıda, boşluğa bakakaldı. Kalbinde hissettiği korku o kadar gerçek ve o kadar can acıtıcıydı ki hiçbir şey yapamadı. Önündeki 'açık' yazısıyla bakışırken aklına akın eden yüzlerce düşünceyle kaldı.

 Telefonuna ulaşılmıyordu. Haber vermeden kafeyi açmamıştı. Burada değildi. Jeno başına bir şey gelmiş olduğundan neredeyse emindi.

 Gözlerini kapıdan çevirip nefes aldı. Oraya buraya gidip insanlara Chaerin'i sormamak için zor duruyordu. Mantıklı düşünmeye çalıştı ve kapıyı ittirip içeri girdi. Önlüklerini daha yeni giyen iki kadın yeni açtıklarını söylemek için Jeno'ya döndüklerinde içlerinden birinin kaşları çatıldı.

 "Yeni aç-"

 "Dur." Kadın boynundaki önlüğü bağlarken tezgah arkasından çıktı. "Lee Jeno olma ihtimalin var mı?" Hala kaşları çatılı bir şekilde Jeno'yu inceliyordu.

 Jeno şaşırmış ve anlam verememişti ama bir şey soramadan önce kafasını salladı. "Benim. Neden?" Duyduğu her bir cümle kafasını daha da karıştırıyordu.

 Kadın omuzlarını düşürerek arkadaşına baktı. Diğer kadın da kafasını olumsuz anlamda sallayarak derin bir nefes almış, kahve makinesine dönmüştü. Jeno bir ona bir önündeki çalışana baktı. Sabrı azalıyordu.

 "Neden?" Sorusunu tekrarlama ihtiyacı hissettiğinde kadın hızlıca açıklayıp işine dönmek istercesine tezgahın arkasına geçti.

 "Chaerin seni bekliyordu iki gündür. Kafeyi açıp kapatıyor, tüm gün burada." Kasadaki bilgisayarı açarken hala bir cevap bekleyen çocuğa çevirdi bakışlarını.

 "Nasıl göründüğüne kadar anlattı gelirsin de göremez diye. Gerçekten görememesi ne yazık."

 Jeno'nun öğrendiği bu bilgileri sindirmek için biraz düşünmesi gerekiyordu. Chaerin'in aslında onu bekliyor olmasına mı, kafeyi iki gündür tüm gün işletmesine mi, yoksa şu an ortalıkta olmamasına mı şaşırmalıydı bilmiyordu. Yutkunup gözlerini yerden kaldırdı.

 "Siz," Şaşkınlığı ve bütün bünyesini saran geç kalmışlık hissini atamadığı için cümlelerini toparlaması gerekmişti. "Nerede biliyor musunuz?"

 Çalışanlar geç açmanın ve Chaerin'in sözde sorumsuzluğunun siniriyle işlerini yapmaya çalışıyordu. Jeno onları rahatsız etmeyi umursamadı. Chaerin'i bulmalıydı. 

 "Biz de aynısını sana soracaktık." 

 Arkadaki kadının samimiyetsiz gülümsemesi Jeno'yu sinirlendirdi. Patlamaya yer arıyordu ve bu iki çalışan açıkça Jeno'nun sabrını zorluyordu. Chaerin'i başından beri sevmediklerini biliyordu ve bu sinirini bozuyordu. Çünkü kim Chaerin'i sevmezdi ki? Bunu hak etmiyordu.

sad, beautiful, tragic [lee jeno]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin