kerem'denyunusun gösterdiği ekrana bakakalmıştım.
"ne diye öyle bakıyorsunuz amk korkutmayın adamı." diyerek sinirle aldı ferdi telefonu.
"siktir ne..." diyerek sessizce konuştu.
"yunusum, sakin ol." diyerek sarıldım ve sırtını sıvazladım.
"kerem..." diye sayıkladı.
"tamam şşş, yorma kendini."
usulca ağlıyordu. üzerindeki şoku atana kadar kadar omzumda ağladı.
"yunusum, güzelim. balığa gidelim mi ister misin, hem de bak kayhan abiye?" diye neşelendirmeye çalışıyordu barış.
kafasını iki yana salladı yunus.
"o zamaaan, poligona gidelim. hem bak bayağıdır gitmiyoruz sen seversin?" diyerek sordu ismail.
yeniden kafa salladı yunus.
"aaa ama olmaz böyle." diyerek yunusu karnının iki yanından gıdıklamaya başladı altay.
hem gülerek hem de şaşırarak izlesem de bir süre sonra ben de yardıma koyulmuştum. hatta ferdi, ismail ve barış da buna eklenmişti.
yunusu güldürerek kıvrandırıyorduk.
"tamam...tamam durun nefes alayım." diyerek derin bir oh çekti.
"yıkılmıyorum, işin aslı astarını öğrenmeden ah vah yok. öğrensem de dirayetli oluyorum. sakinim, iyiyim." diyerek kendine telkinler veriyordu.
bu haline dayanamadım ve kendime çekip sarıldım. sonra arkadan barış atladı.
"kıskanma it!" diyerek dil çıkardım.
biraz olsun yunusun kafasını dağıtmak için çabalıyorduk.
yunus bilinen duygusallığının aksine, mantıkla hareket ediyordu. şu an kendini kahretmeyip illa bir açıklaması var diyor, yoksa da böyle bir ilişkiden hayır gelmezmiş diyerek iyi oldu diyordu.
bu her ne kadar güzel gelse de, patlak vermesinden korktuğumdan ötürü tetikteydim.
"bizim koya mı gitsek?" diye bir öneride bulundu barış.
koya gitmek mantıklıydı. genelde hava güzel olduğunda kalabalıktan uzak bir şekilde serinlemek için giderdik. genelde kimse olmadığı için bizim derdik oraya.
"sizin koy mu, neresi orası?" sordu altay.
"hadi hadi kalkın hazırlanın da altay terapi neymiş görsün." diyerek kalktı barış.
iki çantaya gerekli olabilecek şeyleri alıp çıkmıştık.
1 saatlik yol gelmiştik, varmamıza yok denecek kadar az yol vardı. ilerideki manzara, kendine hayran bırakıyordu.
"amk siz burayı nasıl bulmuş olabilirsiniz?" diye sordu ferdi.
barış bana bakarak güldü, yunus da sırıtıyordu.
"inelim bir, anlatırız." diyerek yanıtladım onu.
kamp sandalyelerini açıp kumun üzerine atmıştı altay. çantadan kahve termosu ve bardak çıkarıp doldurdum. yolda gelirken uğradığımız benzinciden aldığımız sandviç ve atıştırmalıkları da ortaya koymuştu barış.
"ee nasıl buldunuz burayı?" diyerek sordu barış.
"valla harika, huzur oldu bir yer." dedi ferdi.
"evet ya, insanlardan uzak. sessiz ve sakin, çok güzel." son iki kelimeyi bana bakarak söylemesi utandırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kekosun | alker
General Fictionmahallenin sevilen, efendi çocuğu kerem ve on beşinden beri yanık olduğu en yakın arkadaşı Altay. kerem ikisini imkansız sanıyordu, sahi öyle miydi? yan shipler; barış×ismail arda×ferdi mert×icardi yunus×halil volkan×emre