jeonginin evinin kapısından içeri girdiğimde boyaları sökük tek katlı binada gözlerimi gezdiriyorum. uzun balkonun bir köşesinde asılı çamaşırlar dururken duvara monte edilmiş raftaki saksılar bulundukları yerleri renklendiriyorlar. aşağıya doğru sarkan sarmaşığı izlerken nedense balkonu düzenleme işinin jeonginden çıktığını düşünüyorum. en sevdiği rengin yeşil olduğunu biliyorum ve nedense jeongin bir renk olsa yeşil olurdu gibi geliyor.bulunduğu ortamı renklendirmekte üstüne yok mesela, onunla birlikteyseniz ne zaman gülmeye başladığınızı dahi tahmin edemezsiniz. çiçekler açtırır ve yeşillendirir sizi.
"hoşgeldin! gel bu taraftan." jeonginin binanın yan tarafından çıkıp bana seslendiğinde daldığım yerden gözlerimi çevirip gülümseyen jeongine bakıyorum, hafif bir tebessüm yüzümü esir alıyor bile. söyledim ya jeonginle birlikteyseniz hiçbir şey yapmasa da gülümsersiniz.
ona doğru adımlarken gözleri ellerimdeki çizimleri buluyor. "benim mi onlar?" diyor hevesli sesiyle. parlak gözleri içimi ısıtıyor ve kafamı sallıyorum.
"içeri girelim de bakayım." diyerek yanımda yürümeye başladığında kapısı açık garaja adımlıyoruz. içeri girip ışıkları yakıyor.
duvalar boylu boyunca raflarla kaplıyken her yerde onun eserlerini görebiliyorum. vazolar, işlemeli ve renkli tabaklar, çömlekler hepsi kusursuz biçimde dururken jeonginin aslında bu konuda ne kadar iyi olduğunu kavrıyorum.
"nasıl, beklediğinden iyi değil mi?"
ona dönüp kafamı sallıyorum. "gerçekten çok iyi, kendini bu konuda övmemene şaşırdım doğrusu." gururlu bir bakış gözlerine yerleşiyor.
"bir sanatçı kendi sanatını över mi hiç?" omuz silkiyorum.
"çizimlerimi ver hadi." heyecanlı sesiyle elimdeki rulo çizimleri ona uzatıyorum. en iyi eserlerim değil elbette ancak yine de tepkilerini merak ediyorum.
hepsini teker teker açarken çıkardığı seslere ve tepkilerine gülüyorum. "çok güzeller! neresi burası?"
biri manzara, biri iki kişinin gölgesinden oluşan bir çizimken sonuncusu tıpkı bu garaj gibi çömlek tarzı eserlerle dolur bir yer. ikisinde daha çok renklendirmeye ağırlık göstermişken gölge şeklindeki çizimim beceriksizce yapılmış bir kara kalemden oluşuyor.
"fotoğrafını çektiğimiz sokak." dediğimde parlak gözleri bana dönüyor. "hyunjin..." diye mırıldanıyor.
"çok güzel bu.""diğerlerine de bak."
gözlerini diğerinde gezdirdiğinde gülümsemesi büyüyor. "buraya ilk defa geliyorsun ama benzerini çizmişsin bile." diyor bu defa. "belki de bir hırsızım ve çoktan buraya gelmiştim."
"sanmam, hırsız olabilecek kapasite yok sende."
"evlere hızla girmekte üstüme yoktur halbuki!" küçük bir gülüş fırlıyor dudaklarından.
sonuncu çizime geldiğinde geriliyorum çünkü pek özgüvenli hissetmiyorum onun hakkında. "kara kalem konusunda becerikli değilim pek, denemek istedim."
gözleri resmin her köşesini detaylıca incelerken aklından geçenleri anlayamıyorum. "hyunjin..." diyor tekrardan. "bunlar biz miyiz?"
"evet." mahallede beştaş oynadığımız gün yere yansıyan gölgeler nasıl olduysa aklıma yer edindiğinden onları çiziveriyorum. "burası seolların evinin önü değil mi?" kafamı sallıyorum.
"bir de iyi değilim diyorsun, o kadar güzel ki bu!" rahat bir nefes bırakıyorum. "bunu çerçeveleyip buraya asacağım!"
"beğendin mi sahiden?" büyüttüğü gözleriyle hızla kafasını sallıyor. "çok beğendim, en çok bunu beğendim hatta... bence kara kalem üzerine de yoğunlaşmalısın."