ve bir çiçek, savaş bitirebilir potansiyelde

39 6 33
                                    



chanın benimle konuşmasının üzerinden saatler geçtiğinde evimde öylece uzanırken kapım çalıyor. gelenin jisung olduğunu da içeriye sızan sesinden anlayabiliyorum. son zamanların hit şarkılarından birini fazlasıyla sesli bir şekilde dile getirirken gözlerimi devirsem de gülmeden edemiyorum.

"sarı papatyam! naber?" kapıyı açtığımda şarkısını bölüp bağırarak selamlıyor.

"iyi jisung, senden naber?" diyorum onu içeri buyur ederken. "iyi iyi, akşam geliyorsun değil mi panayıra?"

"geleceğim." diyorum ancak jeonginle kütüphanede görüşmemizden sonra bu konuyu konuşmadığımızdan tamamıyla aklımdan çıkmış. normalde böyle bir günün öncesinde beni ne kadar darlayacağını bildiğim için şaşırtıyor bu durum beni.
'kıyafet seçmeme yardım et!' 'tiyatro gösterisine de uğrayacalım!' 'bir sürü hediyelik eşya alalım!' tarzında bir darlamadan bahsediyorum.

"harika, o zaman akşam birlikte gideriz." L koltuğumun köşesine otururken devam ediyor. "haewon da orada olacak! çok gerginim, ne giymeliyim? görevli olarak girişte çalışacakmış, yanına gidip konuşacağım bugün!"

jisungun platonik aşkı... önüne gelen herkesle arkadaş olabilen jisung sınıf arkadaşı olmasına rağmen haewonla toplasak üç beş kere ancak konuşabilmiştir. üstelik sahiden ilk defa birisine karşı bu kadar uzun süre hisler beslediğini görüyorum onun.

"kesin konuşursun..." diyorum gülerken. ters bakışları yüzümü hedef alırken inatçı bir ses tonuyla devam ediyor. "görürsün! bugün kararlıyım."

elbette ben de öyle olmasını ümit ediyorum çünkü her gün jisung'un haewonla konuşma pratikleri yapmasından sahiden yoruluyorum.

"chan ve minho da geliyor mu?"

"gelecekler ama çok kalmazlar herhalde. chan'nın sabah erkenden bir mülakatı mı ne varmış." chan hakkında bildiğim birkaç şeyden biri de şuan da yoğun bir iş arayışı içinde olduğu. neredeyse her gün iş başvurusu yapmak için çıkıyor akşam saatlerine kadar birçok yer ile görüşüyor. buraya yakın olmasını istemesinin tek sebebi de elbette minho'dan uzak bir yerde yaşamak istememesi.

"ne giyeceksin bakalım." bunu merak etmediğimi biliyorsunuz aslında ancak jisunga son zamanlarda fazlasıyla haksızlık yaptığımı fark etmem bir nebze vicdanıma oynuyor.

"adidaslarımı çekerim tertemiz!" dediğinde yüzümü buruşturuyorum. ciddi mi değil mi anlamaya çalışsam da fazlasıyla ciddi görünüyor.

"yok! yeni bir sweatshirt aldım onu giy, sana çok yakışır." gözlerini kısıp yüzüme baktığında "neyi varmış adidaslarımın?" diyor.

"onları daha özel bir güne sakla, bugün giyme." onun için ne denli büyük bir iyilik yaptığımı bilmeden kafasını sallıyor.

saatler akşamı gösterdiğinde jeonginden haber alamıyorum, normalde panayırdan önce yanıma gelip beraber gidebileceğimizi düşündürüyordu oysaki. iki gün önce jaemin denen çocukla koyu sohbetlerini izledikten sonra bir anda yanlarından ayrılmamın garip olduğunun farkında olsam da bana sırtını çevirmesini sağlayacak kadar da önemi olduğunu sanmıyorum pek. yine de o saatleri düşünmemeyi tercih ediyorum.

üzerimde siyah ve uçlarından zincirler sarkan bir kazak ve altımda da takım olsunlar diye giyindiğim siyah zincirli kot varken aptalca bir amaç içindeyim aslında. jeongin beni yakışıklı bulsun istiyorum, normalde eşofmanlardan başka bir şey giymeyen beni görsün ve aslında ne kadar yakışıklı olduğumu anlasın. belki sonra bir anda bana aşık olur ve nişanlısından ayrılır. komik bir fıkra değil mi?

ancak beni güldürmüyor, sahici bir şekilde onun için bu kadar özen gösteriyorum çünkü. parfüm bile sıkıyorum çıkmadan hatta. evet bunlar benim için fazlasıyla büyük meseleler.

öğlen ayartması | hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin