Duyduğum ayak sesleriyle gözlerimi araladım. "Pars?" Karşıdan ses gelmeyince hafifçe kıpırdanarak gözlerimi açtım ve uyku mahmurluğundan kurtulmaya çalıştım. Ben ne olduğunu anlayamadan biri kollarıma yapıştı. Bir anda ayıldım ve üstüme abanan adamı engellemek için çırpınmaya başladım. Bu Pars değildi!
Yatak odamızda iri yarı ve siyaha bürünmüş biri vardı. Bedenimin titremesi göz kapaklarıma sıçradı. Dolu gözlerimin bulanıklaştırdığı iri yarı adam, çırpınmalarımın bir hiç olduğunu kanıtlayacak şekilde yataktan çekip aldı beni. Yere düştüğümde hiç beklemeden yanıma çöktü ve yeni fark ettiğim silahı alnıma dayadı. "Bu sefer kurtulamayacaksın."
Acıyla dudaklarımı araladım, kuru bir nefes aldım. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve akan yaşların şakaklarımdan geçişiyle titredim. Pars neredeydi? Onu son kez göremez miydim?
Üzerimdeki ağırlık bir anda yok olunca ağlamaktan yanan gözlerimi açtım. Gecenin lacivertliği gibi parlayan bir adam, üzerimdeki adamı çekip almıştı. Titreyerek beni kurtaran koyu maviye bakarken o, sert yumruğunu silahlı adamın yüzüne geçirdi. Çıkan kemik kırılma sesi, bütün bedenimde yankılanırken korkuyla ellerimi kulaklarıma götürdüm. Kulaklarımı kapatmama rağmen adamın inleyişiyle tekrar irkildim. Odayı saracak kadar şiddetliydi. "Güzelim?"
Bu sefer yanıma çöken adam koyu maviden, Pars'tan başkası değildi. Hızla ona atıldım. Titreyen bedenim onun kollarında ısınırken şiddetle ağlamaya başladım. "Ned-"
Cümlem patlayan silah sesiyle, nefesim duyduğum korkuyla kesildi. Yere damla damla akan bir şeyin sesi çalındı ilk kulaklarıma, sonra sarıldığım adam ağırlaştı. Ellerim yavaşça aşağı kaydı, Pars'ın beline doğru. Henüz sıcak olan ıslaklığa varınca durdum. Ellerimde Pars'ın kanı mı vardı şimdi? Pars'ın kolları bedeninin yanına sarktı, akan kanın damlaları şiddetlendi. Panikle Pars'ın yüzüne baktım ama onun çoktan gözleri kapanmıştı. Bedenini titreyen bedenime yasladım ve yüzünü kaldırdım. Konuşmak istedim ama konuşamadım, koyu mavi gözlerine bakmak istedim ama bakamadım, sarılmak istedim ama sarılamadım... Daha çok titredim, daha çok ağladım Pars'ın soluklaşan bedeni karşısında. Neden..? O beni korumuş, kurtarmıştı. Peki ben onu nasıl koruyacaktım? Kurtulacak bir bedeni kalmış mıydı?
Bakışlarımı yere indirdim. Ellerimi toprağa götürüp okşadım usulca. "Neden yaptın bunu? Ölmesi gereken kişi bendim..."
Yaşlarım toprağı ıslatırken başım daha da ağırlaştı. İstemsizce toprağa dikilmiş mezar taşına yasladım başımı. "Çok soğuk Pars... Normalde omzun hep sıcak olurdu, neden şimdi soğuk?"
Neden beni de yanına almadın, birlikte yürümeyecek miydik biz bu yolda..? Birimiz bırakırsa diğerimiz ne yapacaktı? Onun soğuk toprağını öpüp, çaresizce kokusunu aramak dışında ne yapacaktı? "Seni seviyorum..." Hiç söyleyemesem de...
"Bende seni seviyorum Güzelim de iyi misin?"
Hızla gözlerimi açtım ve terden yüzüme yapışmış saçları düzelten Pars'la göz göze geldim. O... Yanımdaydı. Hızla Pars'a sarıldım. Belinden sardığım kollarımı, kurşunun atıldığı yere sabitledim ve ellerimle okşadım. Kan yoktu... Pars'ın kasları gerilse de zaman kaybetmeden kollarını bana doladı. Çenesini başıma yerleştirip iç çekti. "Kabus mu gördün?"
"Evet..." Ne gördüğümü sormak yerine omuzlarıma düşmüş saçlarımı okşadı. "Sen vuruluyordun..."
Pars duraksadı. Bedeni kaskatı kesilirken saçlarımın uçlarında gezinen parmakları durdu. Bu tepki de neydi? Söylememem gereken bir şeyi söylemiştim sanki. "Sadece kabustu Güzelim... Sadece kabus..." Başımı sallayıp sıcaklığını derinlemesine hissetmek için başımı göğsüne yasladım. Atan kalbi, gördüğüm kabustan sonra bana tarifi imkansız bir huzur bahşediyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMNEZİ
RomanceHayat, bazen sizin gördüğünüzün çok ötesinde olabilir. Sevdiğiniz, aileniz, arkadaşlarınız... Hepsinin sizin bildiğinizin dışında bir hayatı, kişiliği ve sorunları olabilir. İşin tuhaf tarafı siz bütün gerçekleri, yalan olan hayatlarını unuttuktan...