Norveç'in nefes kesen soğuğu kadının ciğerlerini yakmaya başlamıştı. Elindeki iş çantasının soğumuş demiri parmaklarını çoktan uyuşturmuş, gerginliğinin üstüne gerginlik katmıştı. İşten yeni çıkmış, yeni bir iş görüşmesine gidiyordu.
Buluşma yerinin ise bir bar olması karşı tarafın işi ne kadar ciddiye aldığını sorgulatmıştı kendisine.Yine de kendisi duruşunu bozmayı düşünmüyordu. Bu işi fazlasıyla ciddiye alıyor, önemsiyordu ve işleve geçirmek için her şeyi yapmaya hazırdı.
Karşı taraf şirketine yakın bir mekan seçtiği için arabasını almamış, yürüyordu. Çok geçmeden mekana ulaştığında derin bir nefes aldı ve tanrıya dua ederek içeriye girdi."Hoş geldiniz. Rezervasyonunuz var mıydı?" Karşısındaki yaşlı adama dikkatlice baktı. İçine sinmeyen bir şeyler vardı.
"Bay Salove'nin misafiriyim." dedi kendinden emin bir şekilde.
Yaşlı resepsiyon görevlisi gülümsedi. "Buyrun efendim kendisi barın hemen yanında N16'da sizi bekliyor." Adamın gülümsemesi bir anlık onu gevşemeye yöneltse de içindeki huzursuzluğu geçirmedi.
"Teşekkürler."
Hızlı adımlarla ona tarif edilen masaya doğru ilerledi. Bar sakindi. Kendi halinde olan insanlar gülüşüyor, kimisi ise tartışıyordu.
Onu rahatsız edecek ya da göze batacak herhangi bir sıkıntı yoktu ortada."Hoş geldiniz Valencia Grey..."
Valencia'nın keskin bakışları sesin geldiği adama döndü. Hızlı bir şekilde kel, hafif kilolu ve meymenetsiz gözüken adamı baştan aşağı süzdü. O kadar hızlıydı ki gören kişi kadının sadece göz kırptığını düşünürdü.
"Merhabalar Bay Salove." Adam yerinden kalkmadan Valencia ile el sıkıştığında kadın belli belirsiz yüzünü buruşturdu. Saygısızlığa tahammülü yoktu. Elini hızla geri çekti ve adamın karşısına oturdu. Omuzlarındaki siyah paltoyu çıkarıp yan tarafına koydu.
"Ne içersiniz?" diye sordu adam gülümseyerek. Valencia boş şişeler ve boş tabaklarla dolu masayı süzdü. "Ben gelene kadar siz halletmişsiniz belli ki..." dedi sert bir bakışla. "Bir şey içmeyeceğim. Sağ olun. Direkt iş kısmına geçelim."
Adamın, direkt iş mevzuna girdiği için keyfi kaçarken yüzündeki gülümsemesi yavaşça soldu. "Elbette. Sizi dinliyorum."
Valencia derin bir nefes aldı. İş çantasını açıp içinden gerekli evrakları çıkardı. "Kendimi çok tanıtmama gerek olduğunu düşünmüyorum Bay Salove. Bildiğiniz üzere Seran Şirketi'nin sahibi ve yöneticisiyim. Daha önce de birlikte çalışmıştık."
"Öyle mi? Sizi hatırlamıyorum. Böylesine güzel bir kadını görüp unutmam imkansız. Emin misiniz?"
Kadın ciddiyetle arkasına yaslanıp bacak bacak üstüne attı. "Asılganlığı şimdiden bırakın beyefendi. İş için buradayım. Daha önce çalıştığımızda ben iş dolayısıyla yurtdışındaydım. Bizzat yüz yüze olmasa da telefondan iletişim sağladık. Sizinle son yaptığımız inşaat projesi yeterince verimliydi ve de her iki şirket için kar güttü. Şahsen bu karı artırmak isterim."
Çıkardığı evrakların arasından bir belge seçip uzattı. "Tromso Şehri'nin üzerindeki dağın yamacındaki geniş arazi. Sizin üzerinizeymiş. Bu araziye eşit bir sermaye karşılığında sizden almak istiyorum."
Tromso kelimesini duyan adam gerilirken öne doğru eğilip dirseklerini masaya yasladı. "Diyelim ki araziyi size verdim, ne yapacaksınız?"
Kadının beklediği soru gelirken gururla gülümsedi. "Büyük bir şehir hastanesi. Şehire neredeyse çok yakın bir nokta. Eminiz ki fazlasıyla işlek olacak. Şirketimiz yarı yarıya tüm masrafları karşılayacak. Ki Araziyi daha öncesinde Aaron Morana'dan satın almışsı-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valeska (+18)
Random"Bu adil bir savaş mı Bay Reed?" Adam oturduğu deri koltukta iyice yayıldı. Oldukları durumdan oldukça keyifliydi. Gözlerini kıstı ve karşısında heybetle dikilen kadına baktı. "Hiçbir savaş, hiçbir zaman adil olmaz Bayan Grey. Adil olursa kazanan ol...