"Günaydın patron!"
"Günaydın Hongjoong!"
"Wooyoung nerde?"
"Bugün biraz geç gelirmiş öyle dedi."
"Tüm işi bana kitledi yani."
"Şimdi Mingi olsaydı, 'tek işiniz gelip dükkanı açmak, temizliğidir düzenliğidir hepsini ben hallediyorum, canım çıkıyor, gelipte ağlamayın çok zor diye' derdi."
"Yesinler onun yorgunluğunu, yiyorsa sabahın köründe kalksın gelsin."
"Saat 9'da geliyorsun Hongjoong."
"Gayet erken."
"Wooyoung sabah 7'de geliyor?"
"Ama o 16.00 da çıkıyor. Benden daha erken?"
"Sende ondan 2 saat geç başlayıp 2 saat geç çıkıyorsun?"
"En rahatımız Mingi ya, ne güzel 16.00 da geliyor."
"Hiçte iyi değil, eve yorgun gidiyor üstüne de tüm gece oyun oynuyor. Sadece sabahları çok az uyuyor."
"Oynamasaymış tüm gece uyusaymış."
"Hongjoong. O e-sporcu?"
"E-sporcu olması ilr geceleri uyuyamaması arasındaki ilişki?"
"Takımı geceleri antrenman yapıyormuş. O da o yüzden geç saatte iş arıyordu ya."
"Cidden sen onu nerden buldun?"
"Ben bulmadım Wooyoung buldu."
"Iyy- aa canım arkadaşım Wooyoung hoş geldin..."
"Ay yesinler senin iyi arkadaş rolünü."
"İşini hallettin mi Woo?"
"Evet patron. Teşekkür ederim izin için."
"İyi bari, hadi size kolay gelsin."
"Görüşürüz patron."
"Görüşürüz Yeosangcım."
"Ben üstümü değiştirip geliyorum sen halledersin siparişleri o ara."
"Yarım saat sürmezse hallederim Wooyoung."
"Ben öyle bir insan mıyım?"
"Evet."
"Duygularım... darmadağın... anlayamazsın..."
Wooyoung arkadaki odaya gittiğinde bende kasada müşteri beklemeye başladım. Kafede bir kaç kişi vardı, onlarda neden sabahın köründe (10.30) buraya gelmişlerdi anlayabilmiş değildim. Hem sadece bilgisayara bakıyorlard.
Kapıdaki zilin çalması ile oraya baktığım bakmamla adama kitlenmem bir olmuştu. Verdiği o hava, o enerji, o aura o kadar erkeksiydi ki sadece yürüyüşü bile etkilemişti.
"Buyrun efendim, size nasıl yardımcı olabilirim."
"Espresso, büyük boy."
Sesi çok kalın ve erkeksiydi, yüz hatları ise bir o kadar keskin. Ama yüzü nedense çok tanıdık geliyordu?
"Tabii efendim. Yanında başka bir şey ister misiniz?"
"Hayır."
"Ödeme kart mı nakit mi?"
"Kart."
"Temassız var mı?"
Adam iç çekti, ona baktığımda sert bakışlar atmıştı bana.
"Var."
"Gönderdim."
Neden bu kadar gergindi ki, papatya çayı önermek isterdim ama bana beni öldürecekmiş gibi bakıyordu.
Arka tarafa gittim ve kahveyi hazırlamaya başladım. Kahve hazır olunca hafiften dışına dokundum. Çok sıcak olduğunu anlayınca Wooyoung'a seslendim.
"Wooyoung! Acil gelmen lazım!"
"Geldim!"
Koşarak yanıma gelmişti. Ne olduğunu anlamayarak bana ve bekleyen adama bakmıştı. Kahveyi işaret ettiğimde elini kafasına vurmuştu.
"Oradaki sinirli adama."
Elimle adamı işaret ettiğimde Wooyoung gözlerini pörtletti ve elimi ittirdi. eliyle sus işareti yaptı ve kahveyi adama götürdü.
"Afiyet olsun efendim."
"Çok yavaşsınız, bir dahakine daha hızlı olun. Ayrıca diğer arkadaşınız neden getirmedi?"
"Termofobisi var arkadaşımın, kusura bakmayın lütfen. Yavaşlığımızdan dolayı özür dileriz, bir dahakine daha hızlı olacağız."
Ya bu adam kendini ne sanıyorda arkadaşımı aşağılıyor. Wooyoung'un yanına gittiğimde adam kapıdan çıkıp gitmişti.
"Ben getirmişim sen getirmişsin ne fark eder, neymiş yavaş davranmışız-"
"Hongjoong, o adam kim biliyor musun?"
"Kim?"
"Seonghwa. Park Seonghwa."
"Siktir!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I'ts You || Ateez Oneshot's
FanficGrup içi shipler (tüm shipler) ---☆--- İstek bölüm/konu/ship yazılır.