14

686 76 75
                                    


Selam💚 Öncelikle bu kadar beklettiğim için özür dilerim elimde olmayan özel sebeplerden dolayı gerçekten yazacak vaktim yoktu ve özensiz bir bölüm vermek istemedim size umarım beğenirsiniz.Hatam varsa affola iyi okumalar diliyorum.


Çoktan uyumuş olmam gerekiyordu Minho’yla konuşmamızın üzerinden yaklışık iki saat geşmişti ve alarmın çalışmasına üç saat vardı yine de gözüme gram uyku girmiyordu.

Minho’yla gereksizce uzuyan sohbetin üstüne yaptığı yürüyüş planı huzursuzluğumun üstüne tüy dikmişti resmen. Telefona baktıkça daha çok sıkıldığımı fark ettim sahte aptal mutluluklarını sergileyen insanları izlemek beni daha da sinirlendirmeye yetmişti.

Minho’nun evindeydim hatta onun odasındaydım. Bok gibi olduğumu ilk o fark etmişti ve yardımıma koşmuştu  komik olan daha bu sabah ondan nefret ettiğimi söylüyordum. Çok sevdiğim arkadaşlarım ise benden bihaberdi ya da öyle davranmak işlerine geliyordu bilmiyorum.

Daha fazla düşünmek yerine odayı incelmeye başladım. Çok garipti sanki birine ait değildi bu oda. Misafir odası olarak kullanılan herhangi bir odadan farkı yoktu. Evine hala geldiğine göre terk etmemişti burayı yine de ondan bir iz yoktu. Ergenlik yıllardan kalma posterler ya da afişler süslemiyordu sıkıcı krem rengi duvarları. Kitaplıkta liseden kalma ders ve test kitapları vardı ama klasik kitaplıklar gibi çerçevelenmiş fotoğraflar ya da hatıra sayılarak konulmuş bir eşya bulunmuyordu raflarda.

Kendi odamı düşünmeden edemedim. Üç yıl orada, iki yıl burada yaşama serüvenimizden bıktığımda büyükannemle yaşamama karar vermişti annemler yine de odayı asla sahiplenememiştim ders çalışmak ve dinlenmek için kullandığım bir alandı benim için o yüzden günümün çoğu hyunjin veya jeongin’in evinde geçiyordu o zamanlar.

Buradaki evimiz ise benim için bir ilkti ailemin artık bir arada yaşamaya başlayacağı, her şeyin değişeceğine inandığım günlerde kurmuştum odamı annemle birlikte. Duvarlarına anime afişleri asarken babamla "çocuk musun?" kavgası etsek de annem her zaman olduğu gibi onu sakinleştirmişti ve odamı birlikte kurmuştuk. Çalmaya bayılıdığım elektro gitarımı baş köşeye yerleştirmiştik diğer duvarı kocaman bir kitaplık kaplıyordu.

Tamamlayamadığım çocukluğuma, uzak kaldığım aileme o evle birlikte kavuşacağıma inanıyordum o zamanlar. Her şey çok güzel olacaktı. İki sene sonra üniversiteyi kazanıp yanlarından ayrılacak olsam da annem ve babamla aynı ülkede olacaktım, kendimi kötü hissedince yanlarına gidebelecektim. Annem beni dizine yatırıp saçlarımı sevecekti. Belki sözleriyle içimi rahatlatacaktı bir yandan da babamla kuramadığımız  baba oğul ilişkisini sonunda kuracaktık, otel için yardım edecektim onlara.

Ayrı gayrı geçirdiğimiz çocukluk hatta ergenlik yıllarımdan sonra bir arada olacaktık. Annem bir babamın bir benim yanıma gidip gelmek zorunda kalmayacaktı. Hep hayalindeki gibi doğduğu, büyüdüğü bu kasabada tatlı küçük bir butik otel açacaktı. Kendi işlettikleri, kendi yönettikleri bir otel.

Her şeyin yerle bir olması üç ay bile sürmedi tabii. İşin içinde Han Jisung ve hevesi varsa o işin sonu asla güzel bitmezdi buna alışmıştım yine de bu kadar kötü bitmemeliydi.

Çok sevdiğim annemi benden almamalıydı mesela hayat. Yıllarımızı ayrı geçirmemize sebep olan, annemin hayallerini hep erteleyen babamı affetmeme izin vermeliydi. Annem hayallerini gerçekleştirmeliydi.

Geçmişe takılı kalmak istemiyordum. Gerçekten önüme bakıp geleceğime doğru yürümek istiyordum ama işte tüm bu düşünceler birer birer taş oluyor ayağıma öyle ki yabancı olduğum bu odada bile düşündüğüm şey yine onlar olmuştu.

Calculus : Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin