you might just have dealt the final blow~
"iyi ki doğdun jisung!"
tüm arkadaşları orada olsa da jisung'un gözleri tek bir kişiyi arıyordu. ama aradığını bulamıyordu çünkü orada yoktu.
hepsi hep bir ağızdan neşeyle doğum günü şarkısını söylerken yongbok elindeki pastayı yaklaştırdı. "dilek dile."
jeongin burada olsun.
jisung gülümsemeye çalışarak pastasının mumlarını söndürdü.
işten eve döndüğünde kapıyı açmak için anahtarı çevirmiş ve birden salonu ışıklarla aydınlatılmış, doğum günü şarkısıyla onu karşılayan arkadaşlarını da karşısında pastayla bulmuştu.
"çok teşekkür ederim hepinize."
jeongin'in arkadaşları da buradaydı. kendisi yoktu ama.
önemli tarihleri unutmazdı normalde. hatta önceden organizasyonu ayarlamaya başlar, jisung'a belli bile etmezdi.
"iyi ki doğdun jisung'um!" diyerek ona sarıldı hyunjin. seungmin de diğer tarafından gelip aynı şekilde sarıldı. "iyi ki doğmuşsun jisung!"
"teşekkür ederim, ne gerek vardı? zahmet etmişsiniz o kadar."
"ne zahmeti ya hyunjin bir ay öncesinden düşünmüştü bunu." dedi yongbok.
sırasıyla minho, chan ve changbin de kutladı doğum gününü. ortamı bozmamak için sürekli gülümsüyor, dönen sohbetlere katılıyordu jisung. ama gözü sürekli kapıdaydı.
jeongin ile kusursuz olmasa da sorunsuz ilerleyen ilişkileri yaklaşık iki aydır rayından çıkmak üzereydi. jeongin, jisung sanki orada yokmuş gibi davranıyordu. sanki hayatında değilmiş gibi.
sürekli işteydi. bir yere gitmek istediğinde işteydi, onunla vakit geçirmek istediğinde işteydi, ona ihtiyacı olduğunda işteydi.
iki gün önce iki yıllık ilişkilerinin en ağır kavgasını ettiklerinde de bahanesi yine işiydi.
jeongin jisung'u anlamamıştı. son zamanlarda hiç anlamıyordu zaten. jisung bunun farkındaydı.
zamanla bir çaresini bulacağını, ilişkilerini düzeltebileceğini sanmıştı. fakat yanılmış olmalıydı. bardağı taşıran son damla jeongin'in "gözüm tek seni görsün istiyorsun ama dünyada görülecek başka şeyler de var." demesiydi.
jisung bu sözle ilk başta aldatıldığını düşünmüştü. daha sonra jeongin'in söylemek istediğinin aslında artık kendisinin eskisi kadar ilgisini çekmemesi olduğunu anlamıştı.
evet gözü artık onu görmüyordu.
hayatında neler değişmişti, son zamanlarda neler yiyor, ne giyiyor, işi nasıl gidiyor, hayatında neler değişti hiçbirisini fark etmiyordu.
jisung'un sürekli ilgi isteyen küçük bir bebek gibi olduğunu söylemişti hatta. ama iki insan birbirini ne kadar severse sevsin gereken ilgiyi göstermezse ilişkilerinin bozulacağını bilmiyordu.
doğum gününden sonra herkes dağıldığında sadece hyunjin kalmıştı. arkadaşının üzgün olduğunu fark etmişti.
"üzülme. işi vardır, gelir birazdan."
"sürekli işi var zaten hyunjin. üzülmüyorum. geç oldu sen beni düşünme güzelce dinlen hadi."
hyunjin ona sıkıca sarıldı. "bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun. eğer gerçekten iyiysen gideceğim."
jisung samimi bir şekilde gülümsedi. "iyiyim iyi. tekrardan çok teşekkür ederim çok mutlu oldum."
hyunjin çıktığında evin ışıklarını söndürüp koltuğa geçti. karanlıkta bir süre oturdu. biraz sonra garajda jeongin'in arabasının sesini duydu. gelmişti sonunda.
hareket etmedi. onun içeri girmesini bekledi.
"jisung?"
jeongin karanlıkta içeri girdiğinde hemen abajuru yaktı. jisung'un yüzünü gördüğünde bir tepki vermedi. önceden her gördüğünde gülümserdi aslında.
"iyi ki doğdun sevgilim."
elinde hediye yoktu. bir çöp bile getirmemişti. gerçekten doğum gününü unutmuş muydu?
"özür dilerim yetişemedim. burada olmayı çok isterdim."
jisung sinirli bir şekilde güldü. "önemli değil jeongin. işin çok daha önemli benden."
jeongin sinirlendi. artık çok çabuk sinirleniyordu zaten. "neden sürekli kendini işimle kıyaslıyorsun?"
"kıyaslamıyorum. sen işin sevgilinmiş gibi davranıyorsun."
"öyle davranmıyorum. her şeyi yanlış anlıyorsun. sanki bir tek ben çalışıyormuşum gibi davranıyorsun."
"ben tüm gün işteyim diyerek her şeye kılıf uydurmuyorum. sana kaç kez benimle bir sorunun varsa gel anlat dedim. konuşmaya ve bir şeyleri düzeltmeye çalıştım. hiçbir çözüme yanaşmadın jeongin. benden ne olduğunu bile bilmediğim bir sebepten ötürü uzaklaştın. doğum günümde bile yanımda değilsin."
"yanında olmak isterdim jisung, üzgünüm. seni hala seviyorum."
"yeteri kadar değil."
derin bir nefes aldı jeongin. dediği şey ise "sürekli küçük bebekler gibi ebeveynlerinin gösteremediği ilgiyi benden bekleyemezsin." oldu.
işte, yine söylemişti.
jisung eğitimi için ailesinden erken yaşında ayrılmak zorunda kalmıştı. her şeyi tek başına başarmıştı bu yüzden. çok iyi yerlere gelmişti ama hiç tebrik edilmemişti.
tek istediği onun yanında olacak birileriydi.
"haddini aşma."
jeongin başını eğdi. anlık bir sinirle söylediği şeyden pişman olmuştu şimdi de. "öyle söylemek istememiştim."
"evet o kadar istememiştin ki her sinirlendiğinde ağzından kaçıveriyor, çok yazık. bana çocuk gibi davrandığımı söylüyorsun da sen hiç kendin nasıl davranıyorsun fark ettin mi? ben hevesin geçtiğinde kenara atabileceğin bir oyuncak mıyım?"
bir şeyler yap, bir şey söyle.
jeongin derin bir nefes aldı. "artık yapabileceğimizi sanmıyorum."
son sözüyle jisung artık tamamen pes etmişti. söyleyebilmesi bile iki ay süren cümle bu muydu? çabayı hak etmiyordu bu ilişki artık.
jisung kapıyı açtı. "git buradan jeongin."
_________________________
flashback bölümüyle karşınızdaydım inş beğenmişsinizdir canım yıldızlamayı unutmayınnnnnnnnnnnn
ŞİMDİ OKUDUĞUN
miserable (you & me) ☆ jeongsung ✓
Fanfiction[texting] bir gece kolunda kurşun yarasıyla jisung'un kapısında beliren jeongin ve bu sefer ona karmayı yaşatmakta kararlı olan jisung.