state of grace

616 98 81
                                    


you come around and the armor falls
pierce the room like a cannonball
now all we know is don't let go
we are alone, just you and me
up in your room and our slates are clean

~

"seni gerçekten geberteceğim ya, yok akıllanmıyorsun sen."

"tamam bebeğim, ay yani şey jisung. sence de biraz abartmıyor musun?"

jisung yol boyu jeongin'e söylenmiş ve asla susmamıştı. ailesine ayrıldıklarını söylememesi ve gittiklerinde jeongin'in ablasına hala bu yalanı devam ettirecekleri gerçeği onu çok sinirlendiriyordu. ya da öyleymiş gibi davranıyordu. gardını düşürmemek için.

ettiği dırdırlara karşılık jeongin hiç karşılık vermemiş ve sürekli onun haklı olduğunu ama böyle yapması gerektiğini söyleyerek özür dilemişti.

"bebeğin falan değilim senin ya yürü git yalancı adam."

"teknik olarak yalan söylemedim ki. kimse bana ayrıldınız mı diye sormadı zaten."

"aferin iyi halt etmişsin."

jeongin arabayı park ettikten sonra dönüp jisung'un yüzüne baktı. "tekrar özür diliyorum. artık üstüme gelmesen mi?"

"iyi biraz mola veriyorum. dönüşte yine devam edeceğim ama."

arabadan indiklerinde jisung önden ilerlemeye başladı. jeongin büyük iki adımla ona yetişerek elini tuttu. irkilen jisung elini çekmek için bir hamle yaptığında avucundaki eli sıktı jeongin.

"unutma burada hala sevgilimsin."

jisung duraksadı. "daha eve çıkmadık."

arabada bu konuda anlaşmışlardı. akşam boyunca jisung bir şey belli etmeden jeongin'e uyum sağlarsa jeongin bir haftalığına jisung'un istediği her şeyi yapacaktı.

jeongin zaten jisung'un istediği her şeyi yapardı ama buradaki her şeyden kasıt jisung'un aklındaki cin fikirlerdi. sırf jeongin'i gıcık etmek için seçmişti bunu. aklından bir hafta boyunca ona zorla yaptıracağı şeyleri geçirmek şimdiden jisung'u keyiflendirmeye başlamıştı.

"tamam çıkıyoruz işte. kesin camdan bizi izliyordur."

jeongin sadece elini tutmak istediği için böyle bir bahane öne sürmüştü. jisung da bunun farkındaydı ama sesini çıkartmadı.

yeniden el ele tutuşabilmek ikisine de garip hissettirmişti. garip ve güzel.

binadan içeri girdiler ve asansöre bindiler. asansör şanslarına zemin kattaydı, beklemek zorunda kalmamışlardı bu yüzden. asansördeki aynada yansımalarını gördüler ve aynadaki yansımalarından göz göze geldiler.

"çok güzel görünüyoruz."

hala el ele tutuşuyorlardı. jisung bakışlarını birleşmiş ellerine indirdi. "elim terledi." diyerek ellerini gevşetti.

bu asansöre en son bir yıl önce binmişti jisung. yine el elelerdi. yeniden aynı şekilde burada olacağını hiç düşünmemişti.

"dur ineceğiz şimdi."

asansör durduğunda indiler. jeongin'in evinin kapısına ilerlerken kapı açıldı. ablası geldiklerini fark etmiş onları bekliyordu bile.

"bak ben sana bizi camdan görmüştür dedim." diye omzunu dürttü jeongin.

"hoş geldin jisung! saçlarını mı boyattın sen? mükemmel görünüyorsun hayatım."

jisung jeongin'i bırakıp ablasına doğru ilerledi. ablası her zaman jisung'u çok sevmişti. ama ailesiyle tayland'da yaşadığı ve orada çalıştığı için yılda -eğer gelebilirse- bir kez kardeşinin yanına geliyordu.

miserable (you & me) ☆ jeongsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin