labyrinth

551 84 151
                                    


it only hurts this much right now
was what i was thinking the whole time

~



"çok güzel burası hyunjin!"

"beğendin mi gerçekten?" dedi hyunjin tatlı tatlı seungmin'in gözlerinin içine bakarken. hyunjin seungmin'i evinden alıp dilek feneri uçurmak için uygun olan güzel bir araziye getirmişti. etrafta onlardan başka kimse yoktu. ortam çok huzurluydu. şehrin ışıkları çok güzel görünüyordu. en önemlisi de beraber olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorlardı.

"şimdi uçuralım mı?"

seungmin heyecanla ellerini çırptı. "olur!"

hyunjin elindeki malzemeleri yere koyup çömeldi. dikkatlice yaktığı ateşle dilek fenerini yakarken seungmin "ne dileyeceksin?" diye sordu.

"söylersem gerçek olmaz şapşal."

"of iyi be."

"dur çok güzel bir şey dileyeceğim. olunca görürsün zaten."

hyunjin dilek fenerini dikkatlice uçurdu. uçarken de yan yan seungmin'e bakıp ondan öğrendiği yavru köpek bakışlarını atarken "seungmin'in beni affetmesini diliyorum." dedi. 

seungmin bunu duyduğunda kıkırdayarak sırtına sarıldı. "salak seni çoktan affettim bile."

"gerçekten mi? hala çok suçlu hissediyorum."

"hissetmemelisin. hadi sıra bende."

o da aynı şekilde dilek fenerini yaktıktan sonra dudaklarını kıpırdatarak küçük bir fısıltıyla dileğini diledi ve gökyüzünde uçuşunu izledi.

"bak benimki gitti bile çok yukarıda!"

seungmin daha net görebilmek için birkaç adım ilerlediğinde hyunjin onun arkasında kalmıştı. "yan yana gelecekler birazdan." hyunjin yanına gelerek çenesini omzuna yasladı ve bir süre sessizce gökyüzünde uzaklaşan iki küçük ışık kaynağını izlediler.

"ne diledin?" diye sordu hyunjin. seungmin konuşmak için ağzını açtığında "ay ya da boş ver söyleme." diyerek onu durdurdu. omuzundan başını kaldırıp yanına ilerlediğinde ne yaptığını görmek için o da başını çevirmişti.

hava karanlıktı. etrafta pek ışık kaynağı olmadığı için birbirlerinin yüzünü çok net göremiyorlardı. buna rağmen hyunjin'in güzelliği onu büyülüyordu.

"çok güzelsin." utanarak başını yana eğdi.

"karanlıkta yüzümü nasıl gördün?"

"gönül gözüm açık." dediğinde ikisi de güldüler. sonra uzun boylu olan aklına bir şey gelmiş gibi irkilerek "şey," dedi.

"beni affettin mi şimdi?"

onu affetmemek mümkün değildi. ama yine de başını iki yana salladı, yavru bir köpek kadar şirindi bunu yaparken. "son bir şey kaldı."

"neymiş?"

"ödeşmemiz lazım."

"nasıl?" derken daha fazla merak etmesine fırsat bırakmadan ellerini uzun saçlarının arasına daldırıp onu kendisine çekerek dudaklarını nazik bir şekilde birleştirdi.

heyecandan kalbi küt küt atıyordu. bir elini kaldırıp hyunjin'in göğsüne koyduğunda onun da pek bir farkı olmadığını gördü.

dudakları ayrılırken alnını onunkine yasladı ve kısık bir sesle konuştu.

miserable (you & me) ☆ jeongsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin