《3》

97 42 4
                                    

Ilgın...

Peki ben bu çocuğu karşıma almak istiyor muyum?

Gözlerim günün yorgunluğunu anlatırcasına uyku için yalvarıyordu resmen. Lanet okul günüm Güzey'le birlikte son bulmuştu. Okuldan çıktıktan sonra onun yüzüne bile bakma gereksinimi duymadan direk eve gelmiştim. Hemde arkamdan 'bir teşekkür yok mu?' Diye bagırmasına rağmen. Teyzem işte, Kaan Mert'te kreşteydi yani ev boştu. Teyzemin dün sabah bana verdiği yedek anahtarla kapıyı açtım.

İçeri girerek kapıyı kapattıktan sonra anahtarı cantama, çantamı da klostrofobik odama fırlattım. Tam isabet! Direk mutfağa yöneldim. Teyzem saat yedi-Sekiz gibi gelirdi. Dolaptan atıştırmalık bir şeyler çıkardıktan sonra çektiğim sandalyeye oturdum ve ekmek sepetinden bir parça aldıktan sonra ağzıma tıkıştırmaya başladım. İşim bitince de Aldıklarımı tekrar eski yerlerine yerleştirip mutfaktan çıktım.

oturma odasına geçerek oyalanmak amaçlı televizyonu açtım ve kanallarda gezinmeye başladım. İdare eder bir program bulunca da durdum. Programı boş gözlerle izlemeye başladım. Öyle ki onlar gülünce bende gülüyor onlar üzülünce ben de üzülüyordum. Saçmalığın daniskası. Adam sırf bir oyunu kazanamadı diye ağlar mı? Klasik Türk halkı işte.

Bir saati bu program, yarışma Her neyse işte izleyerek devirdikten sonra televizyonu kapatıp odama yöneldim. Odamı sabah bıraktığım gibi bulunca Sıkıntıyla iç çektim. Hiç bir zaman düzenli biri olamayacaktım. Yarım saati de odayı toplayarak doldurdum. İşim bitince Kafamı kaldırıp duvara yamuk montelenmiş saate baktım. Saat üçe geliyordu bu da yarım saat kadar kısa bir süre içerisinde Kaan Mert'in geleceğini haber veriyordu.

Tekrar mutfağa geçerek yemek yapmak için malzeme aradım. Ama elde var sıfır. Dünden kalan bir tabak kurumuş pilav harici sadece havamı buldum. Kaan'ın kreşte pek bir sey yemediğini duymuştum. Eğer bu doğruysa -ki kesinlikle doğru- aç olmalıydı. Odama geçerek çantadan yedek anahtarı çıkardım.

Odadan çıkacağım sırada üstümdekileri fark ettim. Kesinlikle fazlasıyla üşendiğim için üstümü değiştirmemiştim ve sokağa bu saçma formayla çıkamazdım. Hemen dolabın karşısına geçerek elde ne var bir göz attıktan sonra tam da beni yansıtan bir kombin oluşturdum. Kot şort ve siyah, şortumun hemen hemen bir iki parmak üstünde biten salaş bir tişört giydim. Saçlarımı da ev topuzu yaptım. Saç uçlarımda kırmızı boya vardı. Kulaklarımın ikisinde de üçer tane küpe ve burnumun sağ tarafında bir hızma. Kesinlikle bu tarz benim!

Kendime dolap aynasından son bir bakış attıktan sonra anahtarı da alarak odadan çıktım. Ben bile bu iki ders kadar kısa bir süre de acıktıysam saatin yedisinden Berri kreşte olan Kaan'ın halini düşünemiyorum. Kapıyı kilitledikten sonra binadan çıktım. Her zaman önlem almak lazımdı. Hele ki en iyi bildiğim bu tarz arka mahallelerde.

ilerlemeye başladığım da içim de anlam veremediğim bir huzursuzluk baş göstermeye başladı. Ne olduğu umrumda değildi sadece...biraz rahatsız ediciydi. Aldırmamaya çalıştım. Kafamı kaldırıp bir kez bile Etrafıma bakmadan ayaklarım iki kez alışveriş yaptığım bir bakkalın yolunu tutmaya başladı.

Buralarda pek fazla market yoktu. Dediğim gibi kenar mahallelerden birinde yaşıyorduk. Buradan başka ne beklenir ki? Sadece birbirlerine Birleşik sokakların en tenha yerinde kalan bir bakkal vardı. Ve ben oraya gidiyordum. Adımlarımı hızlandırdım.

Karşı yakada bir kaç erkekten oluşan bir sokak tayfası görünce hafifçe duraksasam da bir şey belli etmemeye çalıştım ve kafam ile belimi daha da dikleştirdim. Bir kaç soğan cücügünden korkacak değildim!

Hiç birine bakma gereksinimi duymadan düz istikamet ilerlemeye başladım. "hey güzelim!" ben onları görmezden gelsem bile onlar beni görmezden gelir mi? Hayır! Hafifçe başımı sağa çevirerek muhatap olmaya çalıştıkları kişinin ben mi olduğumu anlamaya çalıştım. Ta bi ki bendim! İçlerinden biri "aha kanka bu dünkü sert kız. Hani bahsettigim kavga da ki!" Diyerek beni tanıdığını belirtti.

ŞavkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin