Uzun yolculuğun ardından Busan'a geldiğimizde Sehun aceleyle bizden ayrılmıştı. Chanyeol evine gitmeye o kadar da hevesli gözükmüyordu, anlaşılan ailesiyle arası pek iyi sayılmazdı. Bunu çok kurcalamadım, sonuçta o kadar yakın sayılmazdık. Tamam otobüste omzunda falan uyumuştum ama başka şansım yoktu. Hem rahatsız olsa bunu belirtirdi. Çişi hakkında konuşan biri rahatlıkla omzuna yaslanmamdan rahatsız olduğunu söylerdi.
Eve gitmeden bir şeyler almam gerekiyordu. Annem de biraz önce arayıp deterjan almamı söyleyince markete geldim.
Erkek adam ne anlardı deterjandan be? Yok beyazlara ayrı, renklilere ayrı... Bu benim işim değil, Sehun'un işiydi. Herif, yoksa karı mı demeliyim?, bu işlere bayılırdı. Annemi bir dahaki sefere ona yönlendirecektim.
Rafların arasında gezinip deterjan ararken gördüğüm şeyle kıs kıs güldüm. Taehyung ve Sooyoung abur-cubur reyonundan sepetlerini dolduruyordu. Normalde onlara bulaşırdım ama çok yorgundum. Görmemiş gibi yapıp deterjan aramaya devam ettim.
Sadece renkliler için. Eğildim ve üstünü okuduğum deterjanı alıp sepete attım. Marketin kapısına baktığımda Taehyung ve Sooyoung'un çoktan çıktığını gördüğümde sırıttım.
Aşk kuşları.
Deterjan reyonundan bir an önce kendimi attım ve sepete birkaç şey daha doldurup kasaya ilerledim ve benim kasiyerle gözgöze geldim. Yine aşırı ilgili ve aşırı cilveliydi.
Han Sunhwa neden Yoo Jiae gibi olmayı denemiyorsun?
Bir an önce ödemeyi yapıp dışarıya çıktım. İçime havadan derin bir nefes çektim. Oh be. Busan'ın havasını bile özlemiştim. Seoul resmen aşırılık kokuyordu. Heh, birde halam gibi kokuyordu ve bu daha korkunçtu tabii.
Halamdan nefret ediyor değildim. Ama sevip sevmediğimi de bilmiyordum. Ne olursa olsun o benim halamdı. Yine de halamın 'Ne olursa olsun o benim yeğenim' diye düşündüğünü hiç mi hiç zannetmiyordum.
Eşi ile sağlıklı bir evlilikleri yoktu ve biraz....dengesizdi. Eşi halamı aldattığında halamın canına tak ettiği için boşanma davası açtığına hiç mi hiç pişman değildi. Şimdi o heriften kurtulmuştu.
Yine de, bana karşı davranışları çok çok kabaydı.
Evin kapısını anahtarımla açtım ve ayakkabılarımı çıkarıp kapıyı kapattım. Öyle zengin havasına bürünüp eve ayakkabıyla adım atarsam annem beni ıslak sopayla döverdi. Mutfağa yürürken bağırdım.
"Ben geldiiiim!!!"
"Bağırma be, duyuyoruz." Annem kızgınca, aslında kızgın değildi ve beni özlediği her halinden belliydi, bana doğru yürürken elimdeki poşetleri yere bırakıp annemi kucakladım.
"Birileri beni özlemiş, oh?" Sırıttım ve annemin omzunu yaramazca dişledim. Ne yazık ki bu hareketim sonucu annemden kafama en sevimlisinden bir tokat yedim. Tokatın sevimlisi mi olur demeyin, bebim annem atınca oluyor.
"Özlemedim geri git." Annemin benden ayrılıp somurtmasına baktım ve ben de onun gibi yüzümü astım. Omuzumla yavaşça omzuna çarptım.
"Ben gidersem kim eve para getirecek?"
Annem tatlı tatlı, aslına bakarsanız korkutucu, bir şekilde gülümsedi ve ben ilerleyip sandalyeye otururken yere bıraktığım poşetleri alıp tezgaha koydu.
"Emekli maaşım yeter."
Gözlerimi devirdim ve ceketimin cebime attığım vişne suyumu çıkarırken dudak büktüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wish List // baekyeol
FanfictionBabam her zaman ilginç bir insan olmuştu. Ve gittiğinde ise bana yine ilginç bir şey bırakmıştı. Bir Dilek Listesi. Babam gittikten sonra o listeyi umursamamam bir hataydı. Babam bunun için üzülüyor olmalıydı. O listedekileri gerçekleştirecektim. ...