Çoğu zaman diğer insanlardan farklı olduğumu hissediyordum. İnsanların gayeleri iyi ve bol gelirli bir iş, ev, araba gibi şeylerdi. Her şey maddiyattı insanlar için. En yakınımdan biliyordum, halam.
Eşiyle mantık evliliği yaptı güya. Ama herkes böyle olmadığını biliyordu, adam zengindi. Gerisi kimin umrundaydı ki? Halamı defalarca aldattı. Halam aldatıldıkça hırslandı, ve bir şirkette genel müdürlüğe kadar yükseldi. En sonunda boşandıklarında zararlı çıkanı eşi olarak gördü insanlar. Oysa zarar gören çocuklardan başkası değildi. Taeyeon ve onun abisi Heechul. İkisi de aile sevgisinden yoksundu.
İnsanlar çıkarları için her şeyi yapar hale geliverdi. İnsanlar robotlaştı. O kadar iğrenç bir hal aldı ki bu durum, kendilerine verilen emirleri hiç sorgulamadan yapmaya başladılar. Bir köleye, evet köle çünkü anlatmak için kullanılacak başka kelime yok, öldürmesi gereken kişi söyleniyor ve o da nasıl birisi olduğuna bakmadan gözünü kırpmadan öldürüyor. Aklından hiç öldürdüğü kişinin ailesi geçmiyor. Geride kalan eşi, anne-babası, çocukları, arkadaşları...
Katil tek kişiyi hedef alıyor aslında ama onlarca kişi ölüyor.
İnsanlar artık daha da bencil. Bir baba ne eşini ne de çocuklarını dinliyor, fikirlerini umursamıyor. Kendi bildiğini yapıyor her zaman. O ailede büyüyen çocuk kendini birey olarak görmüyor. Nasıl görsün ki? Hiçbir zaman fikri sorulmamış, düşüncelerini umursayan kimse olmamış...
Diğerlerinden farklıydım çünkü asla maddiyata önem vermedim hayatımda. İyi birisi olsun, kötü birisi olsun kimseye zarar vermedim.
İdealisttim. Hayatıma bazı prensipler ile yön verirdim. İş yerimin kirasını asla geciktirmezdim. Başladığım bi kitabı asla yarım bırakmazdım. Çoktan olmuş bitmiş şeylere üzülmezdim. Her bir insan eşitti benim için.
Küçükken sınıfımızda down sendromlu bir çocuk vardı. Ailesi bile çocuğu başından savıyordu. O küçük halimle çocukla ilgilenip ona yardımcı oluyordum. O küçük çocuk öldüğünde yine en çok ağlayan bendim. Ailesi mi? Daha çok sevinmiş gibi bir halleri vardı. Onların zihniyetine göre hayatlarındaki bir "engel" yok olmuştu.
Yüzümdeki iğrenmiş ifadeyle haberleri izlerken daha fazla dayanamayıp kumandanın düğmesine bastım ve televizyonu kapattım. Koltuğumda geriye yaslandım.
Kendimle gurur duyuyordum çoğu zaman. İyi bir evlat, iyi bir abi, iyi bir arkadaş, iyi bir komşu, iyi bir vatandaştım.
İnsanlara kitapçı açmak istediğimi söylediğimde bana enayi gözüyle bakıyordu.
"Asla para kazanamayacak."
"Bu devirde hala kitap okuyan birileri mi var?"
"Kendi hayatını batırıyor."
"İyi bir işe girip bol para kazanmak yerine bu küçük kitapçıda mı hayatını kazanacak?"
Ve daha nicesi. Ama işyerimi seviyordum. Kitaplar, benim dünyamdı. Aslında her insan kitap okumayı bilseydi dünyada hapishaneler kapanır, kütüphaneler açılırdı ve bu dünyamızı daha iyi bir yer haline getirirdi.
Sevdiğim işi yapıyordum ve mutluydum. Tıpkı babamın bana öğrettiği gibi.
Kameradan içeriye yeni bir müşterinin girdiğini görünce yerimden kalkıp küçük ofisimden çıktım ve daha önce hiç görmediğimi sandığım müşteriye doğru ilerledim.
"Hoş geldiniz efendim."
Oldukça güzel bir bayandı ve garip bir şekilde bana birilerini anımsatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wish List // baekyeol
FanfictionBabam her zaman ilginç bir insan olmuştu. Ve gittiğinde ise bana yine ilginç bir şey bırakmıştı. Bir Dilek Listesi. Babam gittikten sonra o listeyi umursamamam bir hataydı. Babam bunun için üzülüyor olmalıydı. O listedekileri gerçekleştirecektim. ...