Hazar beni onaylamıştı...
Hem bugün garip bir şekilde bana karşı fazla iyiydi, uyuz ettiği kadar sakin davranıyordu. Sanırım o da bana karşı bir acıma duygusuna girmişti. Ne güzel ya, önüne gelen herkes sana acıyor diye iyi davransın. İstemiyorum kimseyi. İstemiyorum beni benden çalmak isteyenleri. Herkes o kadar acımasız ki, o kadar aciz ki... Sırf yanan canımı anladıkları için bana karşı acıyorlardı. Onlar benle ilgili bir şeyi anlıyor muydu ki? Bu bile şüphe veren ve can yakan sorunlardan biriydi. Bana ne oluyordu ya? Bu adam bana acıdığı için iyi davranıyor diye üzülüyor muydum? Ne alakaydı şimdi? Ne diye üzülüyorum ben buna?
Hazar yine elimi tutmak istemişti ama ben onu yanından geçip arabaya doğru yürüdüm. Davranışıma anlam veremeyen Hazar arkamdan beni takip ederken " Ne olduğunu söyleyecek misin? Neden bu kadar anlamsız davrandığını anlamıyorum çünkü. Az önce bir çocuk gibi mutlu olan kız ne diye hayalleri suya düşmüş gibi davranmaya başladı? Bana açıklar mısın Nare?" söylediklerin de haklı da olsa cevap vermek istemiyordum ama anladığım bir şey vardı; Hazar sorduğu soruya cevap alana kadar işin peşini bırakmayacaktı. O yüzden onu geçiştirecek bir kaç cümle kurmam lazımdı.
"Ne bekliyorsun Hazar ağa? Boynuna mı sarılayım? Ellerini mi tutayım? Hem de seninle bir zorunluluğum varken. Bak ben sadece senin soyadını taşıyacağım. Asla gerçek bir Günhanlı gelini olmayacağım. Asla ama asla gerçek anlamda senin karın falan olmayacağım. Bu evlilik zoraki bir tercih o yüzden benim neyi nasıl sevdiğimi ve istediğimi boş verin. Şu düğün bitsin başka hiç bir şey istemiyorum. Kimsenin bana üzülmesi de gerekmiyor zaten ben kendime yeteri kadar üzülüyorum. Kendime yeterli acıyı çekiyor sonra da yok sayıyorum. Karşınız da susuyor olmam size cesaret vermesin." sözlerim bittiğin de karşımdaki adam gözlerini benden kaçırıp hızlı adımlarla benden uzaklaştı. Ne mi olmuştu? Nare yine çenesini kapalı tutamamış tam on ikiden atış sergilemişti. Yanan canı kadar can yakmıştı. Ne diye onu üzmüştüm ki şimdi? 'Ayyy yeter Nare! Sanane insanların canından. Onlar can yakarken düşünmüyor. Birde kalkmışsın düşmanın bile olamayacak adama söylediklerin için kendini suçlu hissediyorsun. Sen bu değilsin kendine gel. Kendine gel...' Diye kendimi motive ettiğime göre tertemiz kafayı yemiştim.
Arabaya varmıştık ama Hazar tek kelime etmemişti. Arabanın ön kapısını açıp kendi tarafına geçmişti. Bir daha hiç durmayacakmış gibi hız yapmaya başladı. Korkmamı bekliyordu belki de ya da itiraz edip yavaşla dememi. Ama farkında mıydı acaba bana istediğimi verdiğinin? Ölmek isteyecek kadar bitmiş bir kadındım. Benim bu hale gelememe sebep olanlar hayatımın en büyük parçası olan insanlardı... Ben içimdeki savaşta bu denli kaybetmişken ölüm beni korkutabilir miydi? Gerçekten bu kadar basitleştiğimi fark etmek beni bir kez daha en derin yerden yaraladı. Ben değil miydim kendi ayakları üstünde sapasağlam durup, yere göğe bir kadın sizden daha güçlü diye haykırıp herkese bunu kabullendirmek isteyen? Şimdi ne değişti de ben pes ettim? Ne oldu da kendimden bile bu kadar vazgeçtim? Hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçerken, araba ani bir frenle kaydı. Bir uçurum kenarındaydık, araba hızını lastikleri yakarak durdurmuştu. Yine tepkisizce Hazar'a baktığımda bu sefer dolu dolu duran göz pınarlarını gördüm. Derin bir nefes alıp, kendini arabadan dışarı attı. Hemen arkasından indim.
Uçurumun en ucuna gitmişti, elleri ensesinde, gözlerini kapatmış bir şekilde duruyordu. Arabaya yaslandım, tıpkı onu gibi gözlerimi kapattım, ellerimi arabanın kaputuna yasladım. Rüzgarın kesilmesiyle gözlerimi açtım. Hazar'la göz göze gelmeyi beklemiyordum... Bir kaç saniye öylece bana baktıktan sonra iyice bana yaklaştı. Dün gece ki kokusu yine buram buram kokmaya beni sarhoş etmeye başlamıştı. Kulağıma doğru eğildi ve mırıldandı.
"Korkusuz tavrın seni korkusuz kılmıyor ama cesaretin bir insana her şeyi yapabileceğini anlatıyor. Ölümü çok istediğini biliyorum. Sen söylemesen de gözlerin konuşuyor..." Derin bir nefes daha aldı ve gözlerime baktı. Sonra tekrar kulağıma eğildi. "Ben yaşadığım sürece ve sen benim soyadımı taşıdığın sürece... Ölmene izin vermeyeceğim. Sen gerçekten benim karım olucaksın Nare Güneş..." sözlerinde anlam yükleyemediğim bir duygu vardı, tehditkar bir tavır ve en önemlisi sanki bir emir vardı ortada. Cüretkar tavrı beni bir kez daha sinir etse de, kokusu sinir olmama izin vermiyordu. O bana bu kadar yakınken kontrol bende değildi. Benden uzaklaşınca gözlerime baktı ve tekrar konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ TOPRAK
FanfictionBerdele kurban giden bir kadın. Sevdiği olduğu halde,bütün aşiretin önünde berdeli kabul ediyorum diyen, koca yürekli bir kardeş... Berdele kurban gitmesine rağmen yeri göğü sağır edecek şekilde kahkahalar atan Nare Koza... Ona deliler gibi aşık ol...