Ne mi olmuştu?
Ne olmuştu biliyor musunuz? Hayat benim için bitmişti artık. Etrafımda sesler vardı ama ben bomboş gözlerle duvarda parçaladığım telefona bakıyordum. Kim vardı yanımda? En son odaya annem girmişti. Peki bu sesler neydi? Ondan başka kim vardı burda?
Olduğum yerde oturup, sırtımı yatağıma yasladım. Gözlerim doldu ve hiç susmayacak gibi ağlamaya başladım. Annemin kolları beni sarınca sesler kesildi.
Annemin sesi vardı sadece. Evet sevmezdi kimse beni ama annem severdi. Annem , babamdan korktuğu için belli etmezdi hiç...
Bir anda o da ağlamaya başladı, sonra dudaklarından şunlar döküldü."Ne oldu sana kızım? Ne oldu Narem? Söyle annene güzelim."
"Çok canım yanıyor anne! O... O dün geceyi bir kadının kollarında geçirmiş. Yetmemiş dün akşam biriyle sözlenmiş! DAYANAMIYORUM ANNE! OLMUYOR. YAPAMIYORUM!" Dediğimde annem eline yerde ekranı kırılmış duran telefonu aldı.
Karşıdaki kişi her kimse attığı fotoğraflar hiç doğal değildi. Göz göze, el ele... Bir sürü poz vardı orda. Canımı yakıyordu bu. Hemde çok.
Annem bir kez daha sarıldı bana. Bu sefer sımsıkı. Göz yaşlarım omuzlarını ıslattı, o daha çok ağladı. "Geçecek kızım, geçecek. Hem bak sende evleneceksin. Ağlama bu kadar." Dediğinde daha çok ağladım. Geçecek diyordu ama acıma acı ekleniyordu. Canım yandıkça daha çok yanıyordu. Yavuz bunu nasıl yapmıştı bana? Hani seviyordu? Hani aşıktı? Hani bana kalkan elleri kırardı? Bütün anılarımız gözümün önünden geçerken benim kalbim paramparça oluyordu.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Annem telefonumla beraber odamdan çıktı. Ben olduğum yerde sadece duruyordum. Ağlamıyordum, gülmüyordum. Tek bir tepki yoktu bende. Dizlerimi iyice kendime çektim. Dünkü olanlardan sonra yaralar hafif kabuk tutmuştu ama şuan tekrar kanadı. Umursamadım,mavi elbisemi iyice düzeltip, kollarımı dizime sardım, kafamı dizime koyup, anılara lanetler okudum sonra öfkeyle ayağa kalktım ve oda da bulunan abajurü, masanın üstünden yere attım. Bağırmaya başladım. Önüme gelen ne varsa herşeyi kırdım. En son hâlâ sinirim çıkmamış olucak ki yatağın üzerindeki yorganı hırsla çekip daha çok bağırdım ve yere yığıldım. Bir kez daha dizlerimi kanattım. Acı yoktu bedenimde artık. Yorgana sarılarak ağlamaya başladığımda abim odaya girdi." Ne ağlıyorsun lan sen hâlâ? Ne bu odanın hâli? Nare ! Bak bana. BANA BAK!" Diye bağırdığında kafamı ona çevirdim. Ne var dercesine baktım gözlerine.
"Yavuz denen şerefsizle seni dün gördüm. Onu sevdiğini biliyorum ama dün sözlendi o. Unut onu. Sen evleneceğin kişiye odaklan. Artık aşk meşk yok. Gittiğin adamı seveceksin. Anladın mı lan beni." Derken saçlarımı tuttu ve yüzümüzü hizaladı.
"Duydum. Duydum seni Allah' ın belası. Yeter bırak saçımı." Dediğimde saçlarımı bırakıp odadan çıktı.
Dağılmış odaya ve aynadaki yıkık halime baktım. Ağlamaktan şişmiş iri kahve gözlerim, kömür gibi siyah dalgalı dağınık saçlarım, bembeyaz tenimde ki o yaralar ve kızarıklıklar... Bana bitmişliğimi sundu. Odamdan çıkıp kendimi duşa attım.
Buz gibi su bedenime deydikçe yaralarım uyuştu, bedenim uyuştu, göz yaşlarım dindi. Boşlukta savrulan bir tüy gibi yok oldum sanki.
Duş suyunu ılık hâle getirip, yıkandım. Yavuz'un sarıldığında bile tenimde bıraktığı o kokusundan arınmak istercesine yıkandım. Sonra bornozumu alıp çıktım. Annem kapıda durmuş bekliyordu beni. Kırmızı, üzerinde beyaz çizgiler olan elbisemi kucağıma bıraktı, kendi odasının kapısını açtı. "Geç kızım burda giyin. Odanı temizlim bende." Dediğinde boş boş bakıp hissizce odaya girdim. Kanayan dizlerimden dolayı elbise getirmişti. Çok canımı yakmıştım. Bedenimde izler bırakacak kadar çok canımı yakmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ TOPRAK
أدب الهواةBerdele kurban giden bir kadın. Sevdiği olduğu halde,bütün aşiretin önünde berdeli kabul ediyorum diyen, koca yürekli bir kardeş... Berdele kurban gitmesine rağmen yeri göğü sağır edecek şekilde kahkahalar atan Nare Koza... Ona deliler gibi aşık ol...