Kanlı Gece (6. Bölüm)

183 13 2
                                    

Her şey kusursuz, Her şey beklenenden daha güzel... 

Herkes mutlu, herkes neşeli, herkes mükemmeli oynuyor...

Tek kişi hariç. 'Ben!' 

İçerde sessizliğini koruyan ama kendini bununla öldüren ben... Kanlar içindeydim oysa ben. 

Nişan için hazırlanmış olan evin önünde durduk. İçime bir sıkıntı düşmüştü, kalbim sıkışıyordu, tarifsiz bir huzursuzluk bedenimi ele geçirmişti, bir anda. Kapımın açılmasıyla irkildim. "İnmeyi düşünüyorsundur umarım? Herkes bizi bekliyor Nare. Hadi artık." diye uyarıcı bir tonda söylendi Hazar. "Tamam. Şu sinirini ve stresini benden çıkartmayı kes artık , bende hoşnut değilim tüm bunlardan." dedim ve arabadan inip kapıyı sert bir şekilde kapattım. İçeri girdiğimiz de büyük bir alkış koptu. Herkes özenle hazırlanmıştı. Herkes mutluydu. Ben daha bugün karar vermiştim iyi olmaya şimdi en dibi neden yaşıyordum? 

Bizim için hazırlanmış beyaz , üzerin de mavi tonların da kurdeleler olan masaya geçtik. İkimiz de en ifadesiz halimizi takınmıştık. Yanımıza gelip tebrik edenler oldu , daha sonrasın da bir şarkı insanların kulaklarını doldurdu. Bizi sahneye davet ediyorlardı. Cidden en sevdiğim parça da hiç tanımadığım bir  adamla dans mı edecektim? Hazar'a öylece baktığım da elimden tutup ayağa kaldırdı. Gerçekten dans edecekti...

Şarkının girişi bile beni etkisi altına almaya yetiyordu. Özellikle girişinde ki sözler;

Ben bakmasaydım sana,
Ve sen öyle gülmeseydin bana,
Kim bilir ne kadar uzağa,
Bakmadan gidiyordum arkama ama...

Ellerimi esir almışcasına tuttuğun da, gözlerim ellerimize kaydı. Daha sonrasın da sahiplenici bir tutuş sergileyerek, sol elini belime yerleştirdi. Gözlerimizi buluşturup, nefeslerimizin birbirine çarpmasını sağladı. Şarkıya ayak uydurmuş şekilde dans ediyorduk. Anın verdiği büyüden kurtulup Hazar'la arama mesafe bıraktım. Biz aşk oyunu oynamıyorduk bu şekilde davranması hoşuma gitmiyordu. Beni etkilemek istemesi yanlıştı, o uzak durmayı bilmiyorsa ben öğretecektim. Ondan uzaklaştığım da bir şeyleri anlamış olacak ki kafasını başka yöne çevirdi. 

Bir süre şarkı da bu şekil de dans ettik, şarkının sonuna gelene dek. o esnada şarkıya kendimi fazla kaptırmıştım ve son sözleri mırıldanırken ayağım elbisemin uzun kalan kuyruğuna takıldı. Yerim de sendelediğim de Hazar beni iyice kendine çekmişti ve sözler dudaklarım da yarım kalmıştı.

Aşk beni yakıyormuş
Ah eller nasıl üzüyormuş
Kalbimi kırıyormuş defalarca
Ben görmeden, sevmeden gel...

Hazar'ın koyulaşan hareleri iyice koyulaşmıştı. Korkmuş gibiydi, bir an olsun bende korkmuştum. Hiçbir şey olmamış gibi tekrardan masaya döndüm. Zılgıtlar eşliğin de halaylar çekilmeye başladı. Hazar halayın başına geçmişti, bir yandan alkışlar çalınıyor, bir yandan şarkılara eşlik ediyorlardı. uzun süren halaydan sonra beni de yanlarına çekmek için Mine yanıma geldi. "Kalk hadi, sende gel. diye konuştuktan sonra ellerimden tutup beni Hazar'ın yanına götürdü. Mine ve Hazar'ın arasında kalmıştım. Halay çekmeyi biliyordum ama ben mutlu değildim ki onlara eşlik edim. Ya da deliler gibi eğlenip neşelenim. İçimde var olan huzursuzluk zaten beni yok ediyordu. Anlam veremesem de en başta şuan bir tahminim vardı. Bütün bunlar bana zarar verdiği için kendimi kötü hissediyordum. Daha kötüsünü düşünmek ve kendimi o ana hazırlamaya çalışmak istemiyordum. Ama biliyordum, çok kötü bir şey olucaktı. Bana değil, sevdiğim ya da çok değer verdiğim birine. Onlar eğlenceye dalmıştım, biraz olsun içimdeki sıkıntı beni terk etmişti. 

Hazar tekrar elimden tutup beni masamıza doğru çekiştirince ses etmeden yerime geçtim. Annem elinde bir tepsiyle dışarı çıktı, yüzümden değişmeyen tek bir ifade vardı, duygusuzluk. Herkes garipseyen bakışlarını üzerimde gezdirse de , duygusuzluk beni terk etmiyordu. İçimde bir sıkıntı, bir terslik vardı ama acılarım bana bunu yansıtmamayı zorla da olsa öğretti. Kopan alkış sesi bana felaket kapıda diyordu. Annem tepsiyi masaya bıraktı ve geri çekildi. İki altın yüzük vardı. Dümdüz duruyorlardı, kalın ve dümdüz... Ölüm fermanı mı imzaladığımı gözler önüne seren iki simge gibiydiler. Gözlerim dolunca kendimi toparladım.Duygusuzluk bedenimi sarsa da içimdeki acı ve yükler, göz yaşlarımı göz pınarlarıma taşıyor ve beni ağlatıyordu. 

BİR AVUÇ TOPRAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin