Kafamı kaldırdığımda Hazar'la göz göze geldim. Benim sırtıma, kırmızı bir şal bırakmıştı.
Üzeri yarı çıplaktı. Gömleğini çıkarmış tam yanıma çökmüştü. Göz yaşlarımı silip konuştum.
"Beni eve götür Hazar..." Sesim o kadar boğuk ve pusluydu ki canım yanıyordu. Her nefeste yok oluyor, her cümlede yeniden doğuyordum ama en çok yok oluş can yakıyordu. Her cümlede keşke daha çok bitsem ve sonsuzluk benim olsa diye dua ediyordum.
Hazar hıçkırıklar eşliğinde söylediğim bu cümleleri duymazdan geldi. Aynı şeyleri tekrar edecek bir güce sahip değildim o yüzden bakışlarımı bu küçük balkonun çiçeklerine diktim.
"Hazar..." İsmini mırıldandıktan sonra sustum.
Sonra tekrar devam ettim.
" Ben, çocukken birine başlık parası karşılığında verildim. Hem de doğum günüm de." Dedim ve göz yaşlarımı bir sis gibi örten ufak tebessüm yüzümü sardı.
Bakışlarını duvara sabitlemiş olan Hazar, bir elini sımsıkı bir yumruk yaptı. Sonra bana döndü."Kaç yaşındaydın?" Gerçekten bunu sormasını beklemiyordum ama sordu işte.
"15" dedim titrek bir sesle.
"O gün abim elinde ilk defa bir hediyeyle gelmişti. Babam evin içinde bir telaş oluşturmuştu. Bana odama geçmemi ve akşam ki sürprizi beklememi söylemişti. Ben babamın dediğini yaptım. Bekledim... Ama o kapı hiç açılmadı. Sonra bir anda abim içeri girdi. Elinde o çok istediğim bembeyaz, fularlı elbiseyle gelmişti. Ne olduğuna anlam veremedim ama bir hevesle aldım elbiseyi. Sonra annem girdi odaya..."
Dedim ve sözler düğümlendi.Hazar bakışlarını üzerimde gezdirip bana cesaret vermek istercesine bir eliyle göz yaşımı sildi.
"Sonra ne oldu?" Dedi. Arkada öfkesini bastırmak istercesine.
Kafamı geriye atıp konuştum.
"Gözlerine inmiş bir karanlık vardı. Ağlamaktan şişmişti gözleri. Anneme ne oldu dercesine baktım. Hiç bir şey demeden geldi yanıma, sonra ayna karşısına aldı beni. Göz yaşlarını sile sile saçlarımı taradı, sonra o beyaz elbiseyi giydirdi bana. Elleri titriyordu ama ağzından tek kelime çıkmıyordu. Çok soru sordum ama hiç cevap vermedi. Abim odaya tekrar girdi. Elbisenin çok yakıştığını söyledi, anneme dönüp yüzüne bir iki renk ver dedi. Annem ağlamaya devam edip abimin dediğini yaptı. Anlamıştım artık bir şeyler çok ters gidiyordu. Bugün bana cehennem olacak dedim kendime. Sonra daha fazla dayanamayıp odadan çıktım. Karşımda 40 yaşların da bir adam sırıtarak bana bakıyordu. Baştan aşağı süzdü beni. Sonra..." Dediğim de bu sefer kelimeler beni esir aldı."Sonra ne oldu güzelim? Hadi anlat devam et." Dedi Hazar destek veren bir sesle.
Ben cümlelerime devam ettim.
"Adam ellerimi tutup yürü dedi sadece. Çığlıklar attım. Abim diğer elimi tutup bağırdı. O senin kocan, bundan sonra ona iyi davranacaksın artık biz yokuz dedi. Adam elimden tutup beni zorla kapıdan dışarı çıkardı. Beni arabanın yan koltuğuna oturtup kendi koltuğuna geçmek için hareket ettiği esnada bir cesaretle kaçtım." Sözler yine beni yormuştu.
Hazar ne zamandan beri tuttuğunu bilmediğim nefesini verip bakışlarını gözlerime sabitledi.
Ben konuşmasına fırsat vermeden devam ettim." O akşam Mardin sokakları bana ilk kez cehennem olmuştu. Peşimden geliyorlardı ama kimse yetişemiyordu. Ara sokaklara daldım. Çıkmaz bir sokakta çöp kutusuna saklandım. Abimler gidince çıktım. Onların önceden geçtiği sokaklara döndüm ve koşmaya devam ettim. Sonra bir anda biriyle çarpıştım. Nefes nefese yardım istedim. Karşımdaki çocuk benden büyüktü ama elimden tutup beni bir ahırın kapısına getirdi. Gir içeri burada bulamazlar seni dedi. İki gün orda kaldım. Sonra abimler beni aramayı bırakınca çıkıp geldim. Beni verdikleri adam çoluk çocukla uğraşamam demiş, parasını alıp gitmiş. İlk dayağım denemez ama o gün çok ağır bir dayak yedim. İki hafta boyunca her nefes alışta kaburga kemiklerim acıdı." Sonra sözlerimi bitirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ TOPRAK
FanfictionBerdele kurban giden bir kadın. Sevdiği olduğu halde,bütün aşiretin önünde berdeli kabul ediyorum diyen, koca yürekli bir kardeş... Berdele kurban gitmesine rağmen yeri göğü sağır edecek şekilde kahkahalar atan Nare Koza... Ona deliler gibi aşık ol...