Yarım kalmıştım artık. Kimsesizdim ben. Günlerdir sorguladığım soruların tek bir cevabı vardı; kimsesizdim ben.
İçerdeki terazi artık acıdan yana daha ağır basıyordu. Zaten terazide iyiden yana hiç bir şey kalmamıştı.Yarımdım ben. Annesinin terk edip gittiği, yıllarca bir oyunun içine bırakılan, koca bir yalandan ibarettim ben. Belki de ismim Nare bile değildi. Belki beni hiç bulmamış olsaydılar şuan bir sokak köşesinde oturuyor olurdum. Bu hayatımdan daha da mı kötü bir hayatım olacaktı?
Bu yaşadıklarımdan daha da kötü ne olabilirdi bana.
Baba dediğim insanı tanımıyordum, anne dediğim insan bir yabancıymış, abi sandığım kişi koca bir yalanmış. Hayatım yokmuş benim. Ben yokmuşum meğer. Kahrından ölen bir ruhum var şimdi. Acıdan kıvranan bir bedenim var şimdi. Dizlerimin üzerine öyle bir yıkıldım ki ruhum bedenimin önünde diz çökmüş gitmek için izin istiyor. Ne bedenim ruhumdan vazgeçiyor ne de ben. İçerisi kavga kıyamet ama dışım o kadar sessiz bir uçurum ki kimse anlamıyor.
Az önce çığlıklar ata ata ağlayan benden geriye sessiz, sakin, kimsesiz, durgun, yok olmuş bir ben kalmıştı. Hangi ara arabaya bindiğimizi bilmiyordum. Tek bildiğim şey, kafamı cama yaslamış, tüm hayatımı sorguluyordum. Ne nereye gittiğimizi biliyordum ne de bunu soracak gücü kendimde buluyordum. Yolduğum saçlarımın dipleri bana acı veriyordu ama ruhum o kadar acıyordu ki bedenimdeki acı silinmiş yerini ona bırakmıştı. Ne çok isterdim ruhumu sonsuzluğa bırakmayı ama yapamazdım. Şimdi değildi zamanı, beklemeliydim.
Hazar bir gölün kenarına geldiğinde arabadan aşağı inmek için kapıyı açmak istedim ama onun tek yaptığı camları açmaktı.
"Neden açmıyorsun kapıları? Neden kilitli?" Dedim Hazar'a.
"Yaklaşık üç saattir dolanıyoruz, sesin bile çıkmıyor. Yolları bile fark etmiyorsun, sence bu şekilde bir insanın neler yapacağını kestirebilir miyim? Belki canına kıymak istiyor. Ben bunu göze alamam." Dedi Hazar.
"Canıma zarar verecek olsam torpido gözündeki silahı çoktan çekmiştim." Dedim imalı şekilde.
"Evet, haklısın ama ben onu da orda bırakmadım. Sen bununda farkında değilsin. Benim üzerimde de bir silah yok. Dün gece gittiğimiz evin önünden geçtiğimizi hatırlıyor musun?" Bir şeyler yemen için aldığımız simitleri hatırlıyor musun?" Dedi ve kaşlarını çattı.
"O kadar çok ağladın ki ağlamaktan baygınlık geçirdin. Kendine geldiğinde simit aldım. Ama yemek istemedin. Şok etkisinde olduğun için dokunmak istemedim. Sende kafanı cama yaslayıp ara ara uyudun. Üç saat bu şekilde geçti." Dedi ve elini arka koltuğa uzattı.
Simitleri bana uzatıp arkasına yaslandı. Kafasını geriye atıp, sessizce beni izledi. Simitleri bir köşeye bırakıp kafa salladım iki yana.
"Ben bütün bunları hatırlamıyorum. Aklımda yankılanan tek ses var. O da az önce yaşananlar. Abimin söyledikleri. Hazar, ben artık oraya dönmem. Bırak beni gidim. Hem onlardan biri değilim berdelin bir anlamı kalmadı." Dedim ve "Dargeçit Baraj Gölü" olduğunu anladığım göle baktım.
Burası Mardin'in güzelliklerinden biriydi. Ziyaretçilerini bile büyüleyen bu göl beni etkisi altında bırakırdı her defasında.
Hazar elini ensesine attı ve derin bir nefes verdi.
"Nare... Bana kim olduğun fark etmez. Bizden başkası senin kim olduğunu bilmiyor. O şuursuz abin korkusundan sesini çıkartmaz iş bozulmasın diye. Sen benim müstakbel karımsın. Dağ taş yerinden oynasa bile bu gerçek değişmeyecek. Çıkar aklından o yüzden bunu. " Dedi ve gözlerimin içine baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR AVUÇ TOPRAK
FanfictionBerdele kurban giden bir kadın. Sevdiği olduğu halde,bütün aşiretin önünde berdeli kabul ediyorum diyen, koca yürekli bir kardeş... Berdele kurban gitmesine rağmen yeri göğü sağır edecek şekilde kahkahalar atan Nare Koza... Ona deliler gibi aşık ol...