Ufaklık üzerine giydiği su yeşili renkteki kısa kot şortu ve onun üzerine de rastegele geçirdiği beyaz crobuyla evin içinde bir o yana bir bu yana koşturuyordu.
Ayaklarında bileklerinin biraz üstüne dek örten beyaz çorapları, şortuyla aynı renk converseleri ve kahve tutamlarının arasındaki vazgeçemediği elma figürlü tokası ile yine görenlere gökkuşağı kusturuyordu güzel çocuk.
Bugün kafeyi o açacaktı. Heyecanlı ve gergin olması için yeterli bir sebepti. Sabahları işe giderken uğrayan iş adamlarından tutun evde bekleyen yavrularına poğaça almaya gelen teyzelere kadar hepsi sabah gelirdi.
Eh, gerginliği de kalabalık olacağındandı.
"Ben gidiyorum!"
Henüz kalkmış ve odasına makyaj yapan annesine seslenerek seken adımlarla merdivenleri inmiş bedenini sıcak yaz havasına atmıştı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle açmış mis gibi çiçekleri soluyor gözlerini acıtan güneşe bile pozitif yaklaşıyordu. Yolda gördüğü mahalle sakinlerine günaydınlarını dilerken çoktan varmıştı kafeye.
Elinde sıkı sıkıya tuttuğu anahtarla kapıyı açtıktan sonra hızla ince beline önlüğü sıkıca bağlamış, camları açarak kafeyi havalandırmaya başlamıştı. Masaların tozunu aldıktan ve bitkileri suladıktan sonra yüzündeki tatlı ifadeyle mutfağa geçmiş günün tatlıları için bakınmaya başlamıştı.
Elmalı kurabiyeleri fırına verdikten sonra hazır olmuş elma suyunu sürahilere doldurmuş içine iki yaprak nane ve bir dilim limon almıştı. Dudaklarını kenarına yaslayıp bir yudum aldıktan sonda beğendiğini belli eden bir mırıltı bırakmıştı odaya ufak oğlan.
Tam işini bitireceği sırada kapının üzerinde duran zilin çalmasıyla ellerini temizlemiş bakmak için mutfaktan çıkmıştı.
Gelen adam mahallelerindeki üç doktordan biriydi. Ona genişçe gülümseyip siparişini almış, istediği kahveyi ve kekleri verip hesabı almıştı. İşlerinin bitmesi rahatlığıyla kasanın arkasındaki sandalyeye oturmuş açtığı telefonunda rastgele gezinmeye başlamıştı.
Bir kaç dakikanın ardından kafede çalışan en yakın arkadaşı Jeongin gelmiş kasayı Jisung'tan alarak arkadaşını garsonluk görevine kışkışlamıştı. Ufak çocuk annesinin yanağını öpüp elindeki siparişleri büyük bir çaba sarf ederek götürmeye koyulmuştu.
Elmalı turta isteyen tombul kadına gülümseyerek siparişi vermiş, geniş ve galaksilerin dolu olduğu gururlu gözlerini kalabalık kafede gezdirmişti. Tabii tam o sırada kafeye giren turuncu saçlı adamı beklemediği alenendi.
Gözleri açılırken sessiz sessiz mutfağa doğru yürürken arkasından seslenen adamlar dudaklarını birbirine bastırarak iç çekmişti. "Pişt, Elmacı Güzeli!" Geçen sefer geldiği masaya oturmuş ayaklarını birbiri üzerine atmış rahat bir tavırla konuşan turunculu büyüğüne dönmüştü ufak oğlan. "Siparişimi almayacak mısın?"
Ufaklık kendi kendine "Alayım bari..." Diye mırıldandığında büyüğü duymazlıktan gelmişti fakat çocuğun tatlılığına da gülmeden edememişti. Keskin çene hattında mükemmel bir ahenkle duran dolgun dudakların iki yana kıvrılması ufak oğlan çocuğu için oldukça etkileyici bir manzaraydı. "Ne alırsınız?"
Adam yüzündeki gülümsemeyi silmeden sahte bir ciddiyetle menüye bakmış ardından menüyü masaya yatırarak birşeyi işaret etmişti. Oğlan, bakmak için eğildiğinde menüdeki rastgele bir elmayı işaret ettiğini görmüş, kaşları çatılmıştı. "Anlamadım." Çatık kaşlarla adamın yüzüne döndüğünde aşırı yakınlıkları sesli bir şekilde yutkunmasına ve tombul yanaklarının pembeleşmesine neden olmuştu.
"Bir tane Elmacı Güzeli alayım."
Dilini yutmuş gibi olduğu yerde bekleyen ufaklığın iyice kızarmış kulaklarıyla daha fazla üzerine gitmemek adına biraz geri çekildi Minho. Daha fazla dursaydı eğer çocuğun ince dudaklarına kapanırdı ve ufaklık anında kalpten gideceğe benziyordu.
"Şey, ben... B-ben."
Panikleyen çocuğu gülümseyen dudakları ile duraksattı ve ona alan tanıyarak bir elma suyu rica etti. Çocuğun koşar adımlarla kaçışını yüksek keyfiyle izlemiş ardından çalan telefonunu eline almıştı. Şirketten gelen bir arama olduğunu düşünse de iki gün önce yattığı adamın aramasıyla kaşları çatılmıştı.
Bu çatılma yakışıklı yüzüne ufak kırışıklıklarla birlikte ürkünç bir güzellik katarken açıp kulağına götürmüştü telefonu. "Ne var Jaen?"
Jisung'la konuşurkenki ses tonuna tezat buz gibi bir soğuklukla açtığı telefonun arka tarafından gelen hıçkırık sesleriyle sesli bie küfür etmişti."Geliyorum, kapat." Sıkıntılı gözleri mutfakta gezinirken bir kere daha küfretti. Ufaklık şimdi kendisini burada bulamayacaktı. En ufak sohbet şansları da gidecekti. "Sikeyim."
Masaya bıraktığı eşyalarını cebine koyup alelacele çıktı hoş kafeden. Sinirli duruşu attığı kendinden emin adımlar ve keskin yüz ifadesiyle tezat bir harmoni oluşturan turuncu saçlı Lee Minho kesinlikle nefes kesiciydi. Öyle ki arkasında elinde elma suyuyla bakakalan ufaklık kırgın gözlerinde bile hayranlık barındırıyordu.
"Ama gitmiş..."
Mutfağa dönüp annesine kısaca bir özet geçtikten sonra önlüğünü çıkararak ellerini yıkamıştı. Dudakları hala büzük duruyordu ve bir yandan da dudaklarının içini kemiriyordu. Neden gitmişti ki bu adam? Diye düşünmeden edemiyordu. Gereksiz düşünceler zihnini fazla meşgul ettiğinde başını sallayıp mutfaktan çıktı. Kafeyi kapatmak için annesini bekliyordu fakat duyduğu zil sesiyle mırıldandı.
"Kapattık efendim."
Gözleri kapıya değmezken yamuk duran birkaç dekoru düzeltiyordu. Arkasında kim olduğunu bilmeyen adamın gülüşünü duyduğunda elindeki biblo ile durakalmıştı. "Ee bana da mı kapalı bebek?"
Aylardır görmediği büyük abisini görünce çığlık atıp kollarını onun geniş ve kaslı omuzlarına doladığında kendisinden uzun olan abisi onun ayaklarını yerden kesmişti. "Chris! Çok özledim seni." Mutluluk gözyaşları tombul yanaklarını parlak hale getirirken ağabeyi ufak bedeni sıkı sıkıya kavrıyor bırakmak istemediğini belli ediyordu. Ufaklığın mis kokan saçlarına burnunu sürttüğünde mutfaktan önüne bakmadan gelen annesi katlı yeşil örtü yığınını bir masaya bırakmıştı.
"Bebeğim bunları yerleştirelim sonra çıkalım, geç oluyor."
Ufak oğlan gülerken ağabeyi centilmen bir edayla bir elini bel boşluğuna ters bir şekilde yerleştirerek diğer eliyle kadının omzuna dokunmuştu. "Yardım lazım mı Madam?"
Kadın arkasını dönüp kocaman gözleriyle oğluna sarılırken ikisi de onları uzaktan izleyen oğlan çocuğunu farketmiş kollarını aralamışlardı. "Gel buraya ufaklık!" Abisi onu kollarıyla boğarken güzel oğlanın kahkahaları çokta büyük olmayan kafeye dağılıyordu.
Ağabeyi sonunda onun yanağına kocaman bir öpücük bırakıp ufak bedeni bıraktığında dışarıda arabasına yaslanmış bekleyen turuncu saçlı adam gördüklerini hazmedemeyerek tekrar arabasına binmişti.
Sanırım biraz içmeye ihtiyacı vardı.
______
Arkdaslae valla billa cok kaos olmucak
Belki 15 belki 20 nolum olur kaossuz tatleyto bisey yazanzi
(Kontrol etmedim zort)
NEYS BEGENİN YORUM YAPİN SEVENZİ SİZİ
BABABAY💯💯
🍏🍏🍏🍏🍏🍏🍏
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elmacı Güzeli | Minsung ✓
Romance"Elma suyunu ben içecektim Elmacı Güzeli, gömleğim değil." ___ Minsung Minific 🍏