🍏⁵: Komşu

135 17 30
                                    

"Anne!"

Çığlık atarak kafeye giren oğluyla kadın elindeki elmaları kasasına geri fırlatmış telaşla mutfaktan çıkarak oğlunun yanına gitmişti. Kapalı kafede kendini yere fırlatan oğluyla daha da endişelenip hızla yanına çöktükten sonra oğlunun kızarık yanakları gülümseyen suratı ve ışıl ışıl parlayan gözleriyle rahatlamayla soluk almıştı.

Ufaklık tekrar tekrar hissettiği heyecanla olduğu yerde tepinirken minik sevinç sesleri çıkarıyordu. Kadın, onun bu haline gülmüş başını iki yana sallayarak nutfaktaki işine geri dönmüştü. Ufaklık hala yerde yatarken gözleri tavanın ahşap desenlerinde geziyor bir yandan da ince parmakları dudakları üzerinde dolaşıyordu. Hala baskıyı hissedebiliyor gibiydi. "Ay!"

Karnına doğru değen ayakkabı ucuyla gördüğü abisinin eşine ters ters bakmıştı. Changbin sırıtarak hiç çekinmeyerek jisung'un uzandığı yere oturduğunda ufaklık da doğrulmuştu. "Ne bu hal?" Küçük, gözlerini kaçırıp alt dudağını ısırdığında mırıldanmıştı. "Yok ya birşey."

Changbin küçüğün kulağını hafifçe parmakları arasına kıstırdığında kazandığı ufak inleme ile kahkaha attı. "Var var. Ne o? Şu turuncu saçlı adam mı yoksa?"

Jisung, yine aklına dolan sahnelerle kızaran yanaklarına ellerini bastırıp hyungunu ittirmişti. Bur kaç saniye sonra aklına dank eden düşünceler ile gözlerini kocaman açarak bakmıştı. "Abime söyleme!" Changbin gözlerini iki kere açıp kapatmış güven veren bir gülümsemeyle başını sallamıştı. "Bendesin."

Kararan havanın ardından hepsi toparlanmaya başlamışlardı. Ufaklık telefonunu kotunun cebine atıp seker adımlarla yeni batan güneşin izleyerek annesinin kolunun altında evin yolunu tutmuştu. Pembe gökyüzü büyüğünün öpüştükten sonraki yanaklarını hatırlatırken kendi yanaklarının pembeleştiğinden haberi yoktu. İç çekerek gökyüzünün altında ışıl ışıl parlayan denize ufak bir veda etmiş ve evlerine girmişti.

Annesi hemen mutfağın yolunu tutarken küçük olan esneyerek odasına adımlamıştı. Annesinin uyumamasına dair uyarılarını dinleyerek ağzına takılan şarkıyı söylüyordu mırıltılarla. "I'll follow you until you love me."

Hızlı hareketlerle üzerindekileri çıkardıktan sonra uzun beyaz bir tişörtün altına pijama altını giyip yatağına uzanmıştı. Gözleri ağır ağır kapanacakken çalan zilin sesiyle oflamıştı. Kapıya bakma görevi ne olursa olsun onundu. "Kimsin ya kim!"

Söylenerek kapıyı açtığında karşısında turunculu büyüğünü bulmayı beklemediği için kapıyı açtığı gibi geri kapatmıştı. Koca gözleriyle birkaç saniye kapıya bakmış ardından kendine gelerek kapıyı hafifçe aralayarak aralıktan bakmıştı. Gerçektende oradaydı ve üzerine gömlek yerine rahat bir tişört vardı. Yutkunarak kapıyı tam anlamıyla açtığında büyüğünün yüzü dışında heryere bakmaya başladı.

Denizdeki öpüşmelerinin ardından Minho onu kafeye bırakana kadar başını yerden kaldırmamış tek kelime etmemişti. Ve sadece birkaç saat sonra onu görmek istediğinden pek emin değildi. Delicesine utanıyordu. Vücudundaki bütün kanın yanaklarına toplandığını hissederken bakışlarını büyüğüyle buluşturmuştu.

Tam ağzını açıp birşey söyleyecekken arkadan gelen annesinin sesiyle afallatmıştı. "Minho! Hoşgeldin oğlum. Geç içeri geç hadi." Kocaman gözleriyle annesine bakarken kadın omzunu silkmiş elindeki kaşığı ne var dercesine sallamıştı. "Yeni komşumu yemeğe çağıramaz mıyım?"

Çocuğun şaşkın gözleri adamı bulduğunda yüzündeki ifade doğruluğunu tescilli etmişti bu cümlenin. Annesinin tekrar mutfağa geçmesiyle yutkunarak yalnız kaldığı büyüğüne döndü ufak oğlan.

Elmacı Güzeli | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin