Ufaklık son kez çıkmadan önce kafeye gelen annesine el sallamış yüzünde şapşal bir gülümseme ile sahile doğru adımlamaya başlamıştı. Arada adımlarının arasına bir iki zıplama katıyor, mis gibi yaz havasının derin derin soluyordu. Yolda gördüğü esnaflara elini sallayarak selam verirken dönüt almak onu içten içe oldukça mutlu ediyordu.
Kıpır kıpır bir an olsun durmadan sahile ulaştığında turunculu büyüğünü bulmak için iri gözlerini deniz kenarında gezdirdi. Denizin durgun ve parlak yüzeyine dalarken yan tarafında beliriveren büyüğü onu ürkütmüştü. "Hih!" Dudaklarına kapadığı elleriyle karşısındaki adama bakarken gözleri irileşmişti. Adam onun bu şaşkın haline gülerken bir elini oğlanın cılız bileğine sararak denizin biraz daha yakınına doğru çekti.
"Seni tanımak istiyorum."
Turunculu yan yana gezdikleri sahilde elleri cebinde rahat bir tavırla yürürken onun aksine ufak oğlan arada bir yerinde zıplıyor bile bile adımlarının yönünü değiştiriyordu. Büyüğünün sözcükleri yanaklarına ufaktan bir pembelik katarken gözleri tam tepede olan güneşin ışıl ışıl patlattığı denizde gezindi. "Nasıl olacak ki?"
Büyüğü onun gözlerini alamadığı denizin yansımasını ufaklığın parlak gözlerinden izlerken iç çekerek olduğu yere yavaşça oturdu. Deniz ağır ağır dalga attıkça ayakkabılarının ucuna geliyor hemen ardından geri çekiliyordu. Küçük olan büyüğünün oturmasıyla tereddüt ederek alt dudağını ısırmıştı. Alttan bakışlarıyla ona bakan turunculu sayesinde garip bir endişe ile otururken dizlerini kendine çekmişti. "Sorular soralım?"
"Bir oyun gibi mi?"
Büyüğü ufaklığın sorusuna karşın sıcacık bir gülümseme bırakırken küçük olan içinde tanımlayamadığı bir kıpırtı hissetmişti. Bir o kadar yabancı fakat güzel olan bu his, küçük oğlanın heyecanlanmasını sağlamıştı. "Evet, bir oyun gibi." Büyüğü eliyle kendisini işaret ettiğinde ilk başlayacak olan olduğunu anlayıp düşünmeye başladı.
Düşünürken dudaklarını öne doğru büzüştürüyor, bir eli de saçlarındaki elma figürlü tokada geziniyordu. Gözleri büyüğü ile deniz arasında gidip gelirken aklına gelen klasik soruyla konuştu. "Kaç yaşındasın?" Büyüğü elbette ki bunu bekliyordu. "23, ya sen?" Ufaklık dudaklarını hafifçe aralayarak onaylayan bir mırıltı çıkardı. Küçük ağabeyi ile aynı yaştaydı. "Bende 20, eylülde 21 oluyorum."
Büyüğü anlayamadığı bir hissiyat ve taşkınlık hissi ile yutkundu. Soru sırası şimdi ondaydı ve bu hakkını iyi kullanması gerekiyordu. Ne sorsam diye kara kara düşünürken dudakları bağımsız bir şekilde hareketlendi. "Okuyor musun? Okuyorsan ne okuyorsun?" Küçük olan kıkırdadı. Ayağının ucuyla yumuşak sahil kumuna hafif hafif şekiler çiziyordu. "Gastronomi... Ya sen?" Çekingen gelen soru onu gülümsetirken bakışlarını güneş yüzlü çocuktan çekip arka taraflarında kalan elma ağaçlarına doğru döndürdü. "Okumuyorum."
Ufak olan aniden sessizleşmeleri ile birlikte kalp atışlarının sesinin duyulmaması için yalvardı tanrıya. Çünkü yakınlıklarından dolayı kalbi göğüs kafesini yırtmak ister gibi çarpıyordu. Eh, turunculuda da pek farklı sayılmazdı. Ortamdaki tek ses arkadaki ufak çocukların oynarken çıkardıkları cıvıltılarken konuşmaya cesaret edemiyorlardi.
Ne ara böyle olmuşlardı bilmiyordu Jisung fakat daha da yaklaşmak istiyordu bu adama. Kafede kolları arasına girdiğinde sıcacık ve güvende hissettiren bu turuncu saçlı adamın ağır kahve kokusuna karışmış hafif tarçınlı kurabiye kokusu göz kapaklarını titretiyordu. Ufaklık hayret etti kendine. Utanıyordu fakat bu adamın dibinden bir an olsun ayrılmak istemiyordu.
Adam ise mest olmuş bir şekilde düşüncelere boğulan güzel oğlanı izliyordu. Hafifçe çatılmış kaşları çehresinde ufak çizikler oluşturuyor, öne büzüştürdüğü ince şekilli dudakları Minho'nun öpme isteğini katılıyordu. Dayanılmaz bir histi. Güneşin tam tepeye çıktığı sıralarda ufaklığın kahve gözleri ışınlarla birleşip cam gibi parlarken yutkunarak konuşmaya başladı. "Karttaki numarayı aramadın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elmacı Güzeli | Minsung ✓
Romance"Elma suyunu ben içecektim Elmacı Güzeli, gömleğim değil." ___ Minsung Minific 🍏