"Eğer tek bir damla akıtmasına neden olursan bitiririm seni."
Parmağını önündeki yorgun yüzlü kadına doğru salladı Bang. Küçük oğlu neredeyse gelmek üzereydi ve muhtemelen Minho ile gelecekti. Zaten tanıştıklarından beri bir an olsun ayrılmıyorlardı.
Turuncu saçlı Lee masanın en başına oturmuş, eskiden kız kardeşim dediği insanların birbirine olan bakışlarıyla iç çekmişti. Sonuçta kimse bunu düşünmemişti. Aralarındaki tatlı rekabet nasıl olmuştu da böyle bir davaya dönmüştü?
Sanırım aşktı sebep.
Lee aşkın öldüreceğini hep bilirdi. Kendi de öldürmek zorunda kalmıştı aşkını. Ama aşkı onun peşini asla bırakmamıştı. İlk zamanlarda oğlu ve ilk kızıyla çok mutluydu. Ardından kocası başka bir kadınla ilişkiye girmişti, tabii bundan Lee'nin haberi yoktu. Yabancı kadından cinsel bir rahatsızlık kapan kocası önce Lee'ye ardından da karnındaki küçük kızı Mina'ya bulaştırmıştı. Kızını böyle bir hayata mahkum etmesine rağmen onu affetmeye çalışmış lakin başaramamıştı. Zayıflığı Minho'ya yeni bir travma eklemişti: Annesinin babasını gözü önünde öldürmesi.
Başını iki yana sallayarak düşüncelerinden kurtulmaya çalıştı lakin ne kadar başarılı olduğu tartışılırdı.
"Geldiler," Bang telaşla kapıyı açmaya gittiğinde Han ve Lee yalnız kalmışlardı. "Onu üzme." Lee gözlerini baktığı duvardan ayırmadı. Han titrek sesiyle devam etti. "Ben gittiğimde tekrar birbirinizin en büyük destekçileri olun. Onu üzme." Adım sesleri ve neşeli bir kaç kıkırtı duraksamasına neden oldu. Han, yutkunarak ayağa kalktı ve gelecek olan biyolojik çocuğunu bekledi.
Jisung Minho'nun kolu altında mutfağa girdiğinde gördüğü Minho'nun annesi ve yabancı bir kadınla kızararak sevgilisinin kolundan çıkmıştı. Muhtemelen annesinin iş arkadaşları diye düşünmüştü. Eğilip saygılı bir selam verdiğinde Minho da anlamaz bakışlarıyla annesine bakıyordu. O çoktan bu kadının normal biri olmadığını anlamıştı.
"Jis," Tatlı oğlan annesinin yumuşak sesiyle hafif tebessümünü bozmadan annesine döndü. "Jisung." Bang'ın diğer kelimelerini beklemeden atıldı Han, ayağa kalktığında iki iri göz birbirine bakıyordu. Ufaklık ortamdaki elektrikten gerilirken Minho bunu fark edip hemen onun elini tuttu.
"Bak sana bunca zamandı-" Sözünü kesen şey Turuncu saçlı kadının ellerini masaya vurarak herkesi susturmasıydı. "Jisung, karşında gördüğün kadın, senin biyolojik annen."
Lafı gevelemekten nefret ettiği için herkesi hazırlıksız yakalayıp vurmuştu ortaya. Ufak oğlanın gözleri hızla karşısındaki biyolojik annesi ve kendi annesi arasında dolaşırken sulanıvermişti. "Ne?"
Fısıltısı sessizliğ yarıp geçti. Arkasındaki Minho da bir o kadar şaşkındı. Doğruluğunu kontrol etmek adına annesine baktı. Kadının yüz ifadesi herşeyi açıklarken sevgilisini kendisine çekmek için bir hamle yapmıştı. Lakin ufak oğlan titrek adımlarla ondan da uzaklaşmıştı.
"Ben.. ben anlamıyorum. Neden? Neden geldin?"
Çaresizce yakardığında Han kollarını iki yana açtı. "En azından bil istedim." İri gözlerinden iki damla yaş akıttı. "Ben senin annen değilim, biliyorum. Ama 9 ay boyunca benimleydin. En azından bil istedim."
Ufak oğlan da aynı şekilde göz yaşlarını akıttı iri gözlerinden. Bu benzerlik odada sadece Bang'ın canını yakmıştı.
"Neden şimdi?"
İri gözlü kadın hıçkırık kaçmasın diye dudaklarını birbirine bağladı. Yutkunurken gülümsemeye çalıştı. "Ç-çünkü ben gidiyorum." Bang endişeyle tırnak etlerini koparmaya başlarken odadaki tek yabancı kadın olan Han buruk bir gülümseme ile biyolojik oğlunun güzel yüzünü izledi. "Gitmeden son kez seni görmek istedim."
Ufaklık titreyen çenesine tezat sulu gözlerini yumdu. Bu taktiği sevgilisinden öğrenmişti. Ne zaman gergin olursa gözlerini yumup derin derin nefes alıyordu. Kapalı gözleriyle başını salladı. Yabancı kadınsa masaya bıraktığı hasır şapkasını tekrar başına taktı. "Ben yemeğe kalmayayım, teşekürler Lilith." Kadın kalabalığın arasından sıyrılıp çıkıvermişti evden.
Arkada kalan ufaklıksa öylece odanın ortasında dikiliyordu. Ne düşüneceğini ya da nasıl davranacağını kestiremiyordu. Biliyordu ki zaten o kadın onun annesi değildi, hiç bir zaman olmamıştı. Lakin içinde bir yerlerde kırıklık hissettiği alenendi.
Bu duruma el atacak kişi elbette turuncu saçlı adamdı. Ufak sevgilisini elinden tuttuğu gibi elle tutulur gerginlikten uzaklaştırırken bugünki yemeğin iptal olması işine gelmişti. "Minho, nereye gidiyoruz?"
Arabayı es geçip koşar adımlarla yazın sıcağın altına ilerlerken elma kokulu oğlan nefes nefese sordu. Büyüğü onun yanında çocuklarşırken adımları bir çocuk parkının önünde durdu. Gülümseyerek sevgilisine döndü. Bilmiş bir edayla kollarını beline koyarak gülümsedi.
"Şimdi en sevdiğin şarkıyı açacağız ve parkta oynayacağız."
Ufaklık bu laflarla gülmesini tutamazken kollarını sevdiğinin boynuna doladı. "Salaksın." Turunculu olan amacına ulaşıp sırıttırken kollarını önündeki zarif bele doladı. Burnu hafifçe boynuna sürterek huylanmasına neden olan ufaklıkla kıkırdadı. "Tarçınlı kurabiye ve kahveye bayılıyorum." Boynuna gömüldüğü için sesi boğuk çıkmıştı.
Minho'nun cevabı gecikmedi. "Bende elmaya." İkisinin kıkırtıları boş parka dağılırken isteksizce bıraktılar sarılmayı. Küçüğün istekli sözleriyle salıncağa binerlerken ayakta sallanan Minho'ya kahkahalarını durduramamıştı ufaklık. "Of Minho kıracakasın!" Laflarına tezat karnını tutarak kahkaha atmaya devam etmişti.
Arkaya açtıkları Katy Perry neşeli ve hoş tınılı sesiyle şarkısını söylerken ikisi neşeyle ufak çocuklar gibi parkta bir o yana bir bu yana koşturuyor, kaydıraklardan kayıyorlardı.
Saatlerin ardından hava iyice karardığında ve yıldızlar gökyüzünü süslediğinde yan yana salıncaklara oturdular. Telefondan çalan müziğin sesi kısılmış melodisi ağırlaşmıştı. Ağır ağır sallanırken Turuncu saçlı adam başını kaldırarak yıldızlara baktı. Ufak oğlansa onun yıldızları kıskandıran görüntüsüne. "Elmacı güzelim,"
Elma kokulu oğlandan yanıt alamayınca hafifçe çevirdi başını. Parlak ve iri gözleriyle kendine bakan küçüğü onu güldürdü. "Pişt." Jisung silkinerek kendine geldiğinde dudakları arasından 'ha' nidası kaçtı.
Turunculu adam uzayan perçemlerini parmağıyla geriye ittirdi. Ayakları hafifçe toprağı ittirerek kendini sallıyordu. "Tanıştığımız zamanlardaki şu yeşil takımı hatırlıyor musun?"
Ufaklık ilgiyle başını yana yatırdığında gülümsedi büyüğü. Gözlerini yumdu ve konuşmasına devam etmek için dudaklarını yaladı. "Haftaya bir defile olacak." Sonunda ağzındaki baklayı çıkardı. "O takımı defilede sen giymek ister misin?"
Ufaklığın gözleri dehşetle açıldı. Ufak eli dudaklarına kapanırken zıplayarak oturduğu salıncaktan kalktı. Onunla kalkan sevgilsinin boynuna atladı. Turunculu adam gülümseyerek kollarını ona sararken "Bunu evet olarak algıladım." Dedi.
Jisung kahkaha atarken parmak uçlarında yükselip karşısındaki dolgunluklara uzun bir öpücük bahşetti. Bir eli yavaşça boynu ve yanağı arasında kalan bölgeye yerleşirken belindeki tutuş sıkılaşmıştı. Nefes nefese ayrıldıklarında turunculu olan sırıttı.
"Valizlerini hazırlasan iyi olur elmacı güzelim çünkü defile Kore'de değil, Fransa'da."
___
WGWGAGAGAGGAGA İNTİHAR EDİCDM
SİKMİSİM. BU BÖLÜMÜ YA
NE İLLET NE İĞRENÇ Bİ BOLUMDUR BÖYLE
AYLARDİR YAZMAYA CALİSİYOEUM AMK YETER
SONRAKİ BOLUM FİNAL VERİCEM
SİKERLERYA
BU FİCİ YAZMAYA BASLADİGİM GÜNÜN SABAHİNU
nys
Okudugunuz için tskler
Baybay canlarim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elmacı Güzeli | Minsung ✓
Romance"Elma suyunu ben içecektim Elmacı Güzeli, gömleğim değil." ___ Minsung Minific 🍏