İyi hatırlıyorum. Annemi son gördüğümde yüzünün yarısı yanmıştı. Yüzünün sağ kısmı deforme olmuş, çenesine doğru çizgiler şeklinde teni kararmıştı. Şimdi düşününce; Ne olmuş olabilir?
Ve gerisini neden hatırlamıyorum? Bilmiyorum, henüz. Geride bıraktığım hayata veda etmem gerekiyor sanırım. Bulunduğum durum iç açıcı değil biliyorum. Hayır, kendimi kandırıyorum belki de. Sorumluluk almaktan çoğu zaman kaçtım. Ben fikir babasıyım. Ön saf şövalyesi değil. Tam anlamıyla...
Daha iyi olabilirim. Gördüklerimden sonra... Kuru kafalı herif ve diğerlerinin kim ve ne kadar güçlü olduklarını düşünmek bir kenara dursun, sınırsız evreni içine çeken o ağaç! Neden? Bir sebebi olmalı. Bilinenden daha derin bir sebep.
Belki bazı şeyleri değiştirebilecek kadar güçlü olurum. Belki milyarlarca canlıyı anında yok eden bu katliamı bir yerde durdurabilirim. Ama artık hayatım hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak. Artık değil...
Korkuyorum nihayetinde... Geri döndüğümde dar ve geniş pencerelerinden hayata bakan ve yaşayan insanların yüzüne bakmaya korkuyorum. Çünkü bir gün döneceğim evren yok olmanın eşiğine gelirse şayet; Orada olacağım. Omuzlarıma binen yük şimdiden bedenimi çökertiyor. Özür dilerim baba. Ve senden hâlâ nefret ediyorum. Neden? Neden beni bulmadın? Neden beni yol yakınken eğitmedin?
Neden varlığını hissettirmedin? Suratına tükürmek isterdim. Aynı zamanda sarılmak. Belirsizliği iliklerime kadar hissediyorum. Ya annem? Tommy'nin bedeninde karşılaştığım kişi gerçek miydi? Hiçbir fikrim yok.
Ama onları özlüyorum. Suretlerini hatırlamadığım figürleri özlüyorum. Eğer beni duyuyorsan, bana yolu göster anne. Buna gerçekten ihtiyacım var çünkü. Hazır değilim. Böylesine büyük bir olaya kimsenin hazır olacağını da sanmam. Şimdi, öğrenmem gerek. Her şeyi...
Alice koyu odun renginde masaya dirseklerini yaslamış sulu yemeğini yerken Andreas'ın dalgın gözlerini izledi bir süre. Sağ elinde tuttuğu metal kaşığı oval beyaz tabağın içinde gezdirirken gözlerini masadan ayırmamaya yemin etmiş gibiydi. Alice yemeğinden birkaç kaşık daha aldıktan sonra duyulacak şekilde belirli aralıkla öksürdü. Andreas tepki vermemişti. Yemeğini karıştırıyor, sakin bir ifadeyle göz kapakları inip kalkıyordu.
"An..."
Andreas duyduğu kadın sesiyle gözlerini kaldırıp burnundan derin bir nefes aldı. Yemeğine gömülüp Alice'e yetişmeye çalıştı. Bulundukları yemekhaneye gezdirdi gözlerini. Oturduğu masa ve karşılıklı banklar salonu dolduruyordu. Çatlamış ve antik duran koyu duman rengindeki duvarları gezdi bir süre. Buğulu camların dışarısında olgun bir sis demeti kendini gösteriyordu. Camların kenarlarından ara sıra duyulan cırtlak rüzgar sesi ortamın sessizliğine engel oluyordu bir yandan.
Camlardan içeri vuran mavi ışıkların zaman zaman kırılması gözünden kaçmadı. Gözlerini Alice'e çevirirken yemeğinden bir kaşık daha aldı. Yüzüne vuran mavi ışıklar yüz detaylarını ortaya çıkarıyor, kahverengi gözlerinin hareket ettiği belli oluyordu. Andreas duraksayıp başını eğmiş kadını izledi bir süre. Alice onu fark edip başını kaldırdı. İkili bir süre tepkisiz birbirine baktı. Daha sonra Alice dudaklarını ıslatıp, "Yüzümde bir şey mi var?" diye sordu alçak ses tonuyla. Andreas duygularını gizleyen bir gülümsemeyle, "Hayır sadece bakıyordum." diyerek cevapladı.
O sırada, birdenbire yemekhanenin tahta kapısı hafif bir sarsıntı ile odağı üstüne çekti. Hemen ardından sert rüzgarın çarpma sesiyle Andreas ayaklanıp elindeki kaşığı tüm gücüyle kavradı. Kaslarının gerginleştiğini hissettiğinde zor nefes almaya başladı. Kalbi hızla atarken vücudu titremeye başladı. Alice anlamsız bir şekilde oturduğu yerden Andreas'ı izledi. Şaşkın ifadesi devam ederken Andreas düşük bir ses tonuyla şöyle dedi, "Buradalar, hazırlan!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALIKÇI TEKNESİ
Fantasy"Gözümü açıyorum... Maviliğin ve aydın renklerin birleşimini görüyorum. Nedir bu? Bilmiyorum. Henüz. Hayatım bir amaç uğruna yaşlanmak ve uğruna ölmek ile geçti. Neden? Bilmiyorum. Henüz. Bir koltuğa oturup bütün hayatımın orada geçmesini dilediğim...