Asanın sapı her toprak zeminle buluştuğunda biyolüminesan mavi ışıklar çatlaklar oluşturuyordu. Asanın sahibi olan keşiş önünde uzanan devasa dağın üstüne kurulmuş şehirden gözlerini alamamıştı.
Mavi parlayan otlar ve bazı bitkiler arasında yürürken ara ara sağ elini otlar arasında gezdirirdi. Doğduğu andan itibaren buranın yerlisi olsa da, gece nöbetine çıktığı her an için şükreder ve bu muazzam manzaraya doyamazdı. Otlar boyuna geldiğinde bir hayli yürüdüğünü anlamıştı.
Bir seksen boylarında seyreden bu keşiş otların arasına dalıp sessizce yürümeye devam etti. Çıkan hışırtı sesleri koyu çamur rengi cübbesine temas eden otlardan başka bir şey değildi. Uzun otların arasında biraz daha ilerledikten sonra tekrar düzlüğe çıktı. Dizlerine kadar gelen otların arasında çömelmiş olan onlarca yerli çalışan, toprağın altından çıkardığı mavi cam kristalleri kapalı sarı rengi örülmüş çantalara özenle diziyordu.
Hemen sağında kalan patikaya baktı. Gözüyle görebilecek kadar uzakta olan bir diğer keşişe elini kaldırıp selamladı. Yaklaşık beş saniye yukarıda tuttuğu elini indirmeden önce keşişten tepki bekledi. Uzakta bulunan diğer keşiş yavaşça kolunu kaldırdığını gördüğünde hafif tebessüm edip elini asasına götürdü.
Asasının sapında bulunan meşe ağacıyla sarılmış masmavi parıltılı elmasa takıldı gözü bir süre. Daha sonra şehrin yüksek tepelerini saran bulutlara göz gezdirdi. Sarımtırak ışıkların aydınlattığı şehir canlı görünüyordu. Dağın hemen alt kısmında bulunan diğer devasa yapılar ardı ardına inşa edilmiş ve karanlık yapısını koruyordu.
Bu ihtişamlı gotik yapılara işlenmiş olan karmaşık süslemeler bulunuyordu. Şehrin üst kısmında bulunan bulutların arasında saklanan dev kuleleri ayırt etmeye çalışıyordu şimdi. Gökyüzünü saran mavi ışık sisten net görünmese de, gizemli ve kasvetli havasını belli ediyordu.
Zephyrion Merkezi, saf enerji tarlası.
Şehrin alt kısmında bulunan uzun köprüde mavi bir ışık gördü. Biri ışığı eliyle kaldırmış tüm gücüyle sağa sola sallıyor, birilerinin dikkatini çekmek için can atıyor gibiydi. Keşiş ışığı sallayan adamı fark ettiği andan kısa bir süre sonra asasının kristali parlamaya başladı.
Göz bebekleri büyürken hafif kısık göz kapakları açılmaya başladı. Az önce selam verdiği keşişe bakış attığında yerinde göremedi.
Hızlı ve tedirgin adımlarını atarken asasını savunmaya hazır şekilde önüne doğrulttu. Gözleri fırıl fırıl etrafa dönerken tarla çalışanlarına dikkat kesildi. Eksilen bir çalışan olmadığını gördüğünde otların ardında var olan karanlıklara çevirdi gözlerini.
"Şüphelendi mi?"
...
"Kime diyorum ulan?"
"Evet, evet. Şüphelenmiş olması lazım."
Keşiş patika yolu yarıladığında tarlanın merkezinde olduğunu anlayıp duraksadı. Otların arasında çalışan işçilerden bazıları onun tedirgin hareketlerini gördüklerinde yaptıkları işi yarıda bırakmasa da bakışları ona kaymıştı.
Soğuk terler döken keşiş serinkanlı kalmaya çalışıp etrafını kolaçan etmeye devam etti.
"Hepsini içme!"
...
"Sen beni duyuyor musun!?"
"Duyuyorum dangalak herif bi' sus!"
Otların arasından koşarak gelen bir grup keşiş patika yolda buluştu. Aralarında anlaşıp tarlanın dört bir yanına dağılmaya karar verdiler. Asalarını bir bir parlatıp çatışmaya hazır tetikte beklemeye koyuldular. Keşişlerden üçü karanlık ormanın hemen girişine temkinli adımlarını atmaya başladı. Grup dörde bölünmüş ve ormanın girişinde konuşlanacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALIKÇI TEKNESİ
Fantasy"Gözümü açıyorum... Maviliğin ve aydın renklerin birleşimini görüyorum. Nedir bu? Bilmiyorum. Henüz. Hayatım bir amaç uğruna yaşlanmak ve uğruna ölmek ile geçti. Neden? Bilmiyorum. Henüz. Bir koltuğa oturup bütün hayatımın orada geçmesini dilediğim...