Buradan nefret ediyorum!.. Bedenimi hareket ettiremiyorum. Yüzüm toprağa, kıçım akademinin merdivenlerine bakıyor. Neden dalga geçiyorum ki? Sanırım kaburgalarım, iki kolum ve sağ bacağım kırık. Beyin sarsıntısı geçirmiş olmalıyım çünkü merdivenlerden nasıl düştüğümü hatırlamıyorum. Evet salaklık ettim. Peki buraya nasıl geldim? Bi' düşüneyim...
5 dakika önce.
"Pekâla. Odaklanmanı istiyorum. Büyü yapmak bedeninle bir olmak gibidir. Arzu edersin ve zihninde hayal ettiğin o güç bedeninde parlamaya başlar. Ama sadece hayal etmek yetmez. Bazı hareketler yapman gerekiyor." dedi Alice karşısında dikilen Andreas'a. Onlar akademi salonunda bu konuyu konuşurken hemen sağda bulunan kütüphanenin derinlerinde Fayra onları dinliyordu. Andreas ve Alice'in hemen ortasında bulunan geniş masa onların mesafesini uzatıyordu. Andreas hemen yanında duran Jarr'a kısa bir bakış atıp Alice'e şöyle sordu, "Hareketler derken?"
Alice hevesli bir yüz ifadesiyle gecikmeden cevapladı, "Dans edeceğiz An." Andreas gözlerini kısıp çenesini gerginleştirdi. Dişlerini sıkmaya başladığında kendini tutamayıp hırıltılı bir şekilde gülmeye başladı. Omuzları öne geldiğinde göğsünü titretip gülmeye devam etti.
Alice yüzünü düşürüp Jarr'a keskin bir bakış attı. Patlayıcı bir ses tonuyla şöyle dedi, "Müsaade var mı?
Jarr homurdandıktan sonra kafa sallayıp cevapladı, "Müsaade senin."
Andreas avuçlarını Alice'e kaldırıp özür dilemeye yeltenecekti ki genç kadın etrafında bir hışımla dönüp sağ elinde parlayan koyu sarı ışık patlamasını onun üzerine fırlattı. Andreas'ın bedeni sarıya bulanırken patlamanın etkisiyle salonun bitimindeki merdivenlere uçtu. Bağırma sesleri eşliğinde altın merdiven ile ilk buluşmasında kafasının yarısı patladı bile. Merdivenden sekip bir süre havada süzüldükten sonra bir daha merdiven ile buluştu. Bu sefer çarptığında kaburgalarının parçalara ayrılması şüphesizdi. Sertçe merdivenlerin sonuna iki üç kere çarpıp uzuvlarından bazılarını da kırmayı başardı.
Akademinin girişinden dışarı fırlayıp yeşim rengi güzelim çimleri kana buladı. Yerde taklalar atarken inlemeyi kesmişti bile. Belki de ilk merdiven temasında ölmüştü, kim bilir...
Yüz üstü zeminde sürüklendikten sonra nihayet durmayı başardı. Sürtünme etkisini göstermiş ve onu kurtarmıştı. Daha kötüsünden en azından.
Zihniyle konuşmaya başladı şimdi. Söylediği ilk şey şu oldu, "Buradan nefret ediyorum!.."
Evet hatırladım. Adım sesleri duyuyorum. Tanrım, Jarr başımda dikiliyor hissedebiliyorum. Hem her yerim acıyor, hem de hiçbir şey hissedemiyorum. Ne yaşıyorum lan ben!?
"Bir dahakine ağzından çıkacakları iki kez düşünürsün evlat." dedi Jarr naif bir ses tonuyla. Genç Four'a kızmaya kıyamadı. Uzun çenesini eğip dişleriyle onun sırtından yakaladı. Tek hamleyle onu havaya fırlatıp sırtına atmayı başardı. Andreas Jarr'ın üstüne düştüğünde acıyla inledi. Jarr yavaş adımlarıyla tekrar akademi merdivenlerinin yolunu tuttu.
Alice'in ayaklarının dibinde sırt üstü uzandığında açık olan sağ gözüyle ona baktı. Zaten çokta seçeneği yoktu. Boynunu hareket ettiremiyordu. Alice samimi bir şekilde gülümseyip, "Ne oldu beyim, Ayağın mı kaydı?" dedi. Andreas zorda olsa ağzından bir laf çıkarmayı başardı, "Siktiğimin yeri!"
Alice dişlerini ortaya çıkarıp kaşlarını yukarı kaldırarak şöyle dedi, "Elimizdeki son Four'u da harcadık. Ne yapacağız şimdi? FAYRA? BİR FİKRİN VAR MI?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALIKÇI TEKNESİ
Fantasy"Gözümü açıyorum... Maviliğin ve aydın renklerin birleşimini görüyorum. Nedir bu? Bilmiyorum. Henüz. Hayatım bir amaç uğruna yaşlanmak ve uğruna ölmek ile geçti. Neden? Bilmiyorum. Henüz. Bir koltuğa oturup bütün hayatımın orada geçmesini dilediğim...