23. KANA KARIŞAN TOHUM

85 5 2
                                    

İhanetin tohumları güven toprağına düştüğünde, göz yaşları ile sulanır. Ve herkesçe bilinir ki çok çabuk büyür şüphe fidanları. Kökleri kuvvetlendi mi alamazsın önünü, kıyamazsın sökmeye en kökünden.

İRAN - ALAMUT KALESİ
23.00

Arkamı dönüp bakmadım. Ellerim, donmuş avuçlarımın içinde titrerken, ruhum alevlerin kıskacında kıvranıyordu. İhanet, ilk kez bu kadar yakıcıydı. Onun beni ne kadar tanıdığını bilmiyordum, ama zamanla öğrenecektim. İçimdeki yangın, her geçen saniye daha da büyüyordu. Acı, bu kez soğuk bir renkten yoksundu; içimdeki her şeyi saran alevler, kızıl ve öfkeliydi.

Gözlerim, geçmişin sisli hatıralarına dalıp gitmişti. Anılar, zihnimde bir film şeridi gibi akıp giderken, her bir sahne kalbimi bir hançer gibi delip geçiyordu. İhanetin acımasız yüzü, aşkın neşeli maskesinin ardından yine ve yeniden haince sırıtıyordu. Bu yangın, sadece benim içimde değil, etrafımdaki dünyayı da saracak kadar güçlüydü. Ve ben, bu yangının ortasında, kendi kaderimi yazmaya kararlıydım.

Koridorun sonunda yanan parlak beyaz ışık, giderek yaklaşan bir güneşin yükselişi gibi belirmeye başladı. Adımlarımızın yankıları duvardan duvara yansırken, sessizlik bizi sarıyordu. İvo, adımlarını sessizce atarken, masum bir yol arkadaşı gibi görünüyordu, ama içimdeki karanlık karar hiçbir şekilde değişmemişti. Onu öldüreceğim, ve bu gerçekle yüzleşmek beni bir çeşit soğuk huzura götürüyordu.

Büyük kapı, sessizce açıldığında, gözlerimi kamaştıran büyük beyaz salonun içine adım attım. İlk önce, olağanüstü parlaklık beni bir an için körlüğe sürükledi, ancak zamanla salonun muhteşemliği gözlerimi cezbetmeye başladı. Her köşede yüksek tavanlar, mermer sütunlar ve altın işlemelerle süslenmiş mobilyalar vardı. Salonun ortasında, zarif bir şekilde yerleştirilmiş devasa kristal avize, odanın her köşesine ışık saçıyordu, yere yansıyan yansımalar ise salonun beyaz mermer zeminini dans eden hayaletler gibi süslüyordu.

Işık, İvo'nun siluetini vurgularken, onun yaşına rağmen çocuksu görünüşü bu görkemli mekanda bile acı bir ironi yaratıyordu. Babama benzeyen sureti aynı resmi gözümün önünde çevirip duruyordu. O an, kararımın doğruluğunu bir kez daha hissettim. Bu ihtişamın ortasında, sessizce ve sinsi bir şekilde, İvo'nun sonunu getireceğim.

Gözlerindeki ışıltı, umut dolu bir geleceğin habercisi gibiydi. "Sevgili kızım," dedi nazik bir tonla, "umarım beni dinleyerek bizlere uyum sağlayacaksın." Sözlerini bitirdiğinde, nazikçe elimi bıraktı ve orta alana doğru yürümeye başladı. Her adımında, sanki sahte bilgeliğini ve sevgisini taşıyan bir adamın telaşı vardı. Ellerini havaya kaldırarak, sanki görünmez bir orkestrayı yönetiyor, bir şeyi takdim ediyor gibi bir hareket yaptı ve orada, tüm dikkatleri üzerine çeken bir duruşla, durdu. Etrafındaki hava, onun etrafında dönen bir enerjiyle titremeye başladı, ve herkesin nefesi kesildi. Bu, sadece bir başlangıçtı; onun hikayesi, bizim hikayemiz, yeni başlıyordu.

Beyaz mermerlerin soğuk ve pürüzsüz yüzeyi, aniden ortaya çıkan ondan fazla kızın adımlarıyla yankılandı. Her biri, bana gönderilen elbisenin neredeyse aynısı olan, siyah gül işlemeleriyle süslü, simlerle parıldayan elbiseler içindeydi. Kumaşlar, beyaz mermer üzerinde ışıldayarak, her bir kızı, masalsı bir dünyadan fırlamış birer periye dönüştürüyordu. Tenlerindeki beyazlık ve solgunluk, doğal olmayan bir renk tonu barındırıyordu; sanki ay ışığının altında parlayan bir inci gibi hem soğuk hem de büyüleyiciydi. Yüzlerindeki ifade, masumiyet ve merakla dolu, hikayeler anlatan bakışlarla süslenmişti.

𝑃𝑂𝐿𝐸𝑀𝑂𝑆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin