"Uyu artık, güzel kadın, yapraklarınla geceye hüznü yeniden öğret. Sözlerin, gözlerin, saçların gibi köklerin de zehir saçsın, karanlığın en kutsal nefesiyle."
İTALYA - SİCİLYA ADASI
10.00Pars,
Sabahın en sessiz anıydı. Uyumamıştım. Uyursam kokusu gidecek diye korkuyordum. Oda, hareketsiz bir karanlıkla kaplanmıştı ve yalnızca yatakta hafifçe beliren iki siluet görülebiliyordu.
Yanımda, ay ışığında bile inci gibi parlayan beyaz teniyle, saçları karanlıkta kaybolan bir kadın uzanıyordu. Onun varlığı, odanın en karanlık köşelerini bile sıcaklıkla aydınlatıyordu. Her nefesi, odanın sessizliğine bir melodi katıyor, her soluk alışı, zamanın akışını yavaşlatıyordu.
Huzur veren varlığı, geceyi bir rüyaya dönüştürüyordu ve ben, bu rüyanın içinde kaybolmuş, sabahın aydınlığını bekliyordum.
Onun teninin yumuşak dokunuşu, gözlerinin derinliklerinde yankılanan hikayeler, her bir gülüşünde saklı olan vaatler...
Bunlar, benim var oluş sebebimdi. Ona olan tutkum, zamanın ötesinde, mekanın sınırlarını aşan bir alevdi. Ve şimdi, o alevin etrafında dönen zincirlerim sonunda kırılmıştı. Özgürlüğüm, ona doğru koşmak için önümdeki tek engeli ortadan kaldırmıştı.
Onunla geçirdiğim her an, bir ömür gibi değerliydi. Onun her bir nefesi, benim dünyamı dolduran bir melodiye dönüşüyordu. Ve şimdi, onu bırakmanın imkansız olduğunu biliyordum. Çünkü o, benim ruhumun ebedi ölüm meleğiydi.
Bedenim öyle ona adamıştı ki kendini, ölümü bile onun ellerinden isteyecek kadar delirmiştim.
Günün ilk ışıkları henüz gökyüzünün derinliklerinde saklıyken, odanın içindeki karanlık, özel ışık geçirmez perdelerin ardına gizlenmişti.
Yan komidinde duran düğmeye dokunarak sitemi çalıştırdım. Perdelerin arasından süzülen sabah ışığı, odanın içine nazik bir dokunuşla yayıldı. Penceremden içeri dolan bu hafif ışık, odanın her bir köşesini altın rengi bir sıcaklıkla doldurdu. Ancak bu dingin an, ansızın aşağıdan yükselen keskin bir telefon sesiyle bölündü.
Yataktan kalkmak için içimdeki tüm direnci toplamam gerekti; sıcak yorganın rahatlığını, o güvenli sığınağı geride bırakmak zordu. Ağır adımlarla, soğuk taş merdivenleri inerken, her basamakta yankılanan sesler, sabahın huzurunu bozuyordu. Salona vardığımda, telefonun ısrarlı çalmasıyla karşılandım, ve bu beklenmedik çağrı, günün sessiz nağmesini kesintiye uğratmıştı.
Telefonun gizemli yerini bulmak için etrafıma bakındım ve sonunda, ekranda Tunç'un ismini gördüm. Onunla konuşma fikri, içimi hem tereddütlerle hem de bir tuhaf isteksizlikle doldurdu; bu saatteki bir aramanın ancak önemli bir sebebi olabilirdi. Derin bir nefes alıp, kendimi hazırladıktan sonra, telefonu açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑃𝑂𝐿𝐸𝑀𝑂𝑆
ActionÖLÜMLÜLERİN KRALLIĞI 1: 𝑃𝑂𝐿𝐸𝑀𝑂𝑆 "Savaş, her şeyin babası ve kralıdır: bazılarını tanrı, bazılarını insan yapar; bazılarını köle, bazılarını özgür kılar," "Polemos" sizi, ihanet ve sadakatin, savaş ve barışın, aşkın ve acının iç içe geçtiği u...