Başımı sıkıntıyla elime yasladım ve bana bakmakta olan garsona çevirdim bakışlarımı. Herkes siparişini vermişti, ben ise kararsızdım. Ama artık bir karar vermem gerektiğinin bilincinde "Çikolatalı pasta alayım ben o zaman." dedim. Benim yaşlarımdaki garson kız dediğimi elindeki ufak not defterine yazdı ve gülümseyip uzaklaştı.
⠀Tüm takım ve antrenör ilk defa sahalardan uzakta bir araya gelmiştik ama herkes kendi kafasındaydı. Ortam eğlenceliydi fakat ben ikide bir etrafa bakıyor ayağına antrenöre bakmaktan kendimi alamıyordum. Yine gömlek giymişti, tahminimce sportif giyimi sadece antrenman yaptırırken tercih ediyordu. Saçlarını hafif düzene sokmuştu ve bu hâli ona çok yakışmıştı. Hepimiz masada karşı karşıya oturmuştuk, o ise masanın başındaki sandalyeye oturmuştu.
Geldiğimiz mekân güzel bir yerdi. Ferah kafenin içi açık mavi ve beyaz renklerden oluşuyordu. Yer ve tavan bunun aksine griydi, duvarlarda kocaman camlar vardı. Yapay ağaçlar konulduğundan dolayı manzara güzel gözüküyordu.
Siparişlerimiz geldiğinde iştahım da açılmıştı. Çikolataya bayılırdım, çikolatalı pastaya da bayılırdım. Dudaklarımı iştahla yalayıp çatalımı kullanarak büyük bir lokma koydum ağzıma. Sağ tarafımda hissettiğim ağırlıkla anında oraya bakarken bana bakan birisini göremedim. Antrenör, sipariş ettiği filtre kahveyi içiyor ve ifadesiz gözlerle etrafa bakıyordu.
Bir iç çekip önümdeki pastaya döndüm. Lezzetli pastadan çikolataya bulanmış bir lokma daha aldım. Dudağıma bulaşan çikolatayı dilimle temizlediğim sırada yine aynı ağırlığı hissediyordum, lakin bu sefer de bakarsam dikkat çekebilir düşüncesiyle başımı pastamdan kaldırmadım.
Yarım saatin sonunda ettiğimiz siparişlerimizi yemiş, ortalıktaki eğlence havası biraz olsun dinmişti. Bu yüzden antrenör masada biraz öne eğilip "Bugün neden toplandık biliyorsunuz. Ligdeki çerez takımları yendik ama asıl zorluk yeni başlıyor. Yakında art arda yapacağımız maçlar küçük takımlarla olmayacak ve bir eksiklik var takımımızda. Bir yanlış." dedi ciddiyetle. Herkes çıt çıkarmadan onu dinliyordu.
"Anıl sen defans oyuncususun ama topa şut atışların gayet iyi. Takımda zaten defans var ama golcümüz az. Yarınki antrenmanda seni golcü olarak deneyeceğim."
Anıl başını sallarken üstümüzde göz gezdirdi yavaşça. "Hilmicem seni de sağ bek olarak deneyelim bir. Ogeday'la arada değişim yapıp sola da geçebilirsin, ona karar veririz." İkisi de başıyla onaylarken birkaç değiliklikten daha bahsetti. Ardından "Bu ara biraz daha sıkı çalışacağız, formunuzu tam oturtmamız gerek. Unutmayın, futbol hata kabul etmez." dedi. Herkesin gözü onda olduğu için rahatça bakabiliyordum ve şu an öylesine çekici gözüküyordu ki, dikkat çekmeyeceğini bilsem ağzımdan salya akmasına izin verecektim. Disiplinli ve ciddi tavrına her zaman sinir olduğumu düşünsem de içten içe etkileyici bulduğum bir gerçekti.
"Kaptan, yarın seninle bunları ayarlayacağız. İkinci bir fikir her zaman iyi olur." dedi bana yönelik. Anında işime gelen teklifi başımla onayladım. Bana bir bakış daha atıp önüne döndü. "İstediğinizi yapabilirsiniz." dedi sonunda, sınıfını serbest bırakan bir öğretmen gibi. Herkes kafasına göre takılırken o da geriye yaslandı ve gömleğinin yakalarını düzeltti. Ardından sıcak gelmiş olacak ki mekân, kollarını da birkaç kere katladı. Özensiz olmasına rağmen çok güzel durmuştu.
Ona bakarken hissettiğim şeylerin varlığıyla yutkundum. Aramızda bir çekim vardı, buna emindim. Buna yemin dahi edebilirdim ama tekrar ona bağlanıp aynı şeyleri yaşamak istemiyordum. Elbette o zamanla şu an bir değildi, durumlar bir değildi bir kere fakat umut çok zehirliydi. Çok tehlikeliydi.
Derin bir nefes alıp durduğum sürece ona baktığımı fark ettiğim için ayaklandım. Ellerim üstümdeki pantolonun ceplerini bulurken kimseye bakmadan tuvalete doğru yürüdüm, amacım yüzüme soğuk bir su vurmaktı.
Koridorun sonundaki gri kapıyı açıp bomboş tuvalete girdim. Aylardır tekrar ona karşı bir şey hissetmemeye karşı kendimi öylesine konumlamıştım ki şimdi içimde tuttuğum her duygu ve his bir yerlerden fırlatmaya çalışıyordu.
Isınmış boynumu serinletmek için soğuk suyu boynuma bastırdım. Gözlerim yanan tenimin serinlemesiyle kapanırken kapının açılıp kapandığını duydum ama aniden kolumdan tutulup duvara yaslanana kadar onları açmadım.
Anlık şokla açılan göz kapaklarım yüzümün hemen birkaç santim ötesindeki adamı görünce bedenimi bir titreme aldı. Veya içim de titriyor olabilirdi, karar veremiyordum.
Çatık kaşlarıyla yüzüme biraz daha yaklaştı. Her zamanki gibi ifadesizdi, elleri kapının iki yanındaydı. Bir şey söyledi lakin yakınlığımızdan dolayı bulanan beynim yüzünden anlamayıp boş boş baktım yüzüne. Gözleri yüzümde bir tur atıp sorusunu tekrar etti.
"Senin amacın nedir kaptan?"
Heyecanla yutkunup sesimin titrememesine özen göstererek "Anlayamadım?" dedim. Yine de biraz güçsüz çıkmıştı tonu. Lanet olsun, adam hemen dibimdeyken nasıl rahat konuşabilirdim ki?!
Duruşunu bozmadan "Daha önce antrenmana gelirken illaki güvenliğe haber veriyormuşsun. Dün vermemişsin. Ayrıca benim o gün orada olup olmayacağımı sormuşsun." dedi sorgularcasına. Her kelimeyi sakince, sesli bir fısıldamayla söylüyordu. Gözlerini kısmış, her ifademi tek tek izliyordu şimdi.
Hızlı kalbim bir de korkudan hızlanırken yutkunup "Haber vermeyi unuttum. Sormamın sebebi de... Maç takvimini sizden istemek içindi ama unuttum." dedim. Aklıma ilk gelen şeyler bunlardı ve cidden, gerçekten batırmıştım. Birkaç saniye daha bakıp "Berbat bir yalancısın." dedi.
Güçlükle kaşlarımı çatıp "Yalan söylemiyorum. Artık gidebilir miyim?" dedim tedirgince. Çünkü bu yakınlıkta onu her an öpebilme ihtimalim var gibi hissediyordum, aynı zamanda güzel kokusunu yoğun bir şekilde alıyordum.
Dudağını ıslatıp "Tabii," dedi, ardından yüzüme yaklaşıp kulağıma kadar geldi. Dudakları kulağımın hemen ilerisindeyken tüylerimi diken diken edecek bir biçimde fısıldadı. "önce bunun ne olduğunu da açıklarsan." Sözleriyle birlikte bacağını hafifçe bana sürtmüştü. Lakin bu hafif dokunuş bendeki tüm ipleri koparmış, kısık sesle inlememi sağlamıştı. Anında hafifçe geri çekildi benden.
Gözlerinden ne düşündüğünü okuyamıyordum, ama orada tiksinti görmemek bana cesaret vermişti. Bu yüzden bir an sonrasını düşünmeden, daha fazla saklanmak veya susmak istemediğim için bir adım attım.
Ona bu sefer ben biraz yaklaşıp "Senin amacın ne peki koç?" diye fısıldadım. Sıcak nefesim yüzüne değerken "Sen neden güvenliğe özellikle sordun bunları? Veya neden içeride sorguya çekmek yerine başbaşa kalmamızı bekledin?" diye devam ettim. Bedenimin hiçbir yeri ona değmiyor olsa da ellerim titriyordu, gözlerine cesurca bakmak bile bunun için yeterli bir sebepti.
Gözlerinin içinden geçen gölgeyi kasılan bedeni takip etti. Sessiz bir yoğunlukta geçen birkaç saniyenin sonunda "Geri çekil." dedi sert bir tonda.
Dudağımın kenarı hafifçe yukarı kalkarken "Önce kendi cevaplarınızı verin kendinize," dedim, ellerimden birisini omzuna yerleştirdim. Dokunuşum çok hafifti, buna rağmen baştan aşağı ürpermiştim. "daha sonra benden istediğiniz cevabı alırsınız." diye tamamladım az önceki cümlemi.
Sert omzu biraz daha sertleşirken gözlerini birkaç saniye sıkıca kapattı. Birkaç saniyenin sonunda gözleri tekrar açığa çıkarken biçimli dudaklarını konuşmak için açtı. Ama tam bu anda açılan kapıyla hızla gözlerini benden çekip birkaç adım geri çekildi. Yutkunup bakışlarımı tanımadığım adama çevirirken o çok sıkışmış olacak ki hiç bakmadan hemen kabine girdi.
Antrenör bana yandan bir bakış atarak "Masaya." dedi. Ardından önümden yürüyerek az önceki masaya ilerledi. Ben de kızarmış yüzümü soğuk suyla yıkayıp arkasından ilerledim. Az önce olanların şokundan henüz çıkamamış kalbim ise hızını koruyordu.
*
*
*
poyraz da amma nazlı cıktı 😤😤😤