Timur Yıldıran
Karşımdaki deniz manzarasını izlerken son yudumunu içtiğim şişeyi önümdeki masaya bıraktım. Aile evine gelsem de içeri girmemiş, arabada bulundurduğum içki şişelerinden birini alarak bahçeye geçmiştim. Çocukluğumdan beri şehirde en sevdiğim yer burasıydı. Henüz babamın pisliğine bulaşmamışken kardeşlerimle burada oynar, denizin keyfini çıkarırdık. Sonrasında ne zaman boğuluyor gibi hissetsem kendimi burada bulurdum.
"Aile evine dönmek için erken değil mi? Daha birkaç saat önce evlendin." Bakışlarımı yanıma oturan ikizime çevirdim. Rana ile çift yumurta ikiziydik. Diğer üç kardeşimi de seviyordum ama onun bendeki yeri bambaşkaydı. Yanında güçlü görünmek zorunda olmadığım tek kişiydi. Beni olduğum gibi gören, seven, kabullenen, herkesin tanıdığı canavarın iç yüzünü bilen, her güçsüz anına şahit olan tek kişiydi. "Neden karının yanında değilsin?"
"Yanında kusmaktan korktum."
"O kadar kötü müydü?"
"Kötüydü." Goncanın elindeki ısırık izini ve kanı hatırlayınca başımı ellerimin arasına aldım. Midem bulanıyordu, yine. "Kötüydüm, Rana. Ben çok kötüydüm."
"Neler oluyor, Timur?" Başımı kaldırmadan derin nefesler alırken Rana yüzümü kendisine doğru çevirdi. Endişeliydi. Endişelenmesine neden olacak kadar kötü mü görünüyordum? "Ne yaşandı da bu haldesin?"
Ne söyleyecektim? Nasıl söyleyecektim? Ben bile yaptığım şeyin ne olduğunu henüz algılayamamıştım. Babam gelip Eşref Altının kızıyla evlenmemin işlerimize fayda sağlayacağını anlatınca tereddüt etmeden kabul etmiştim. Hangi kızıyla evlenmemi istediğini dahi bilmiyordum. Aslında umursamıyordum. Zihnim son zamanlarda artan ölümlerle, engellenenler sevkiyatlarla meşguldü. Eşref Altınla güçlerimizi birleştirirsek bunlara engel olabilecek miydim? Tamam, kiminle isterse evlenirdim.
Sonra kız isteme merasiminde Goncayı görmüştüm. Evlenmeyi kabul ettiğim kadının yıllardır etrafımdaki herkesin dilinde olan kadın olduğunu oradayken öğrenmiştim. Leke. Ona böyle diyorlardı. On yedi yaşındayken evden kaçmasıyla başlayan dedikodular her gün daha da boktan hale gelmişti. Bizim topluluğumuzda Gonca gibi biriyle evlenmek kabul görmüyordu.
Kısacık bir an onunla evlenmek istemediğimi, ailemi bu şekilde alçaltmak istemediğimi söylemek istesem de susmuştum. Goncaya bakmış ve susmuştum. Evlenmek istemeyen tek kişi ben değildim. Gözlerindeki boş bakış sayesinde anlamıştım. Gonca da orada bulunmak yerine ölmeyi tercih ediyor gibi görünüyordu. İkimiz de ailelerimizin iyiliği için istemediğimiz evliliği kabul etmiştik. Sanırım bu yüzden babam Goncayı Eşref Altından isterken gelecek gözüme o kadar da kötü görünmemişti. Öyle ya da böyle aynı kaderi yaşıyorduk ve anlaşabilirsek evliliğimiz işkence olmazdı. Sonra ise siktiğimin bekarlığa veda partisi olmuştu.
Orada duyduklarım Goncaya, evliliğimize karşı duyduğum tüm olumlu duyguları, düşünceleri yok etmişti. Kaçması, üç gün sonra baba evine geri bırakılması ve bakire olmaması üzerimde insanların sandığı etkiyi bırakmıyordu. Elbette evleneceğim kadının bunları yaşamamasını, topluluğumuzdaki herkesin dedikodu malzemesi olmamasını tercih ederdim fakat Goncayı anlıyordum. Karanlık tarafta hayatta kalmak ne kadar zorsa kadın olmak da o kadar zordu. Ev hapsinde büyümek, insanlardan uzak olmak, hayatınla ilgili karar verememek insanı delirtirdi. Karşısına çıkan bu dünyadan olmayan birine güvenip kaçması, kandırılması ve yarı yolda bırakılması yeterince kötüyken yıllardır insanların konuştukları yüzünden de acı çekiyor olmalıydı.
Acısını devam ettirmeye niyetim yoktu. Ne geçmişi yüzüne vuracaktım ne de evliliğimizin işkenceye dönüşmesine izin verecektim. Siktiğimin bekarlığa veda partisinden önce düşündüğüm, istediğim buydu. Fakat orada duyduklarımı kabullenmem mümkün değildi. Anlattıkları kadını eşim olarak kabul etmem, saygı duymam mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Canavar [+18]
Narrativa generaleBedenini saran uyuşukluk hissiyle isminin bulunduğu yere imza attı. Bitmişti işte. Hayatı boyunca yüzünü sadece iki kez gördüğü adamla evlenmişti. Yirmi iki yıldır babasının insafına bırakılmış olarak yaşadığı hayat yanındaki canavarın insafına bıra...